ABD ve Türkiye, Müşterek Harekât Merkezi kurulması konusunda
mutabakata vardı. Türk basınında çıkan haberlerde her ne kadar
“güvenli bölge” konusunda anlaşmaya varıldığı belirtilse de,
Anadolu Ajansı’nın haberinde, Pentagon Sözcüsü’nün, yazılı
açıklamasında, “güvenli bölge” ifadesini kullanmadığı vurgulandı.
Bırakın konuyla ilgili yüzlerce örneği, binlerce gelişmeyi,
devletin resmi haber ajansının bu haberi bile, tek başına, Türkiye
ile ABD arasındaki uçurumu ortaya koyuyor. İki ülkenin öncelikleri,
beklentileri, hedefleri, istekleri, çıkarları, ihtiyaçları
örtüşmüyor. Fakat Türkiye; Suriye sorununu Suriye’yle değil,
Suriye’yi bölmek isteyen ABD’yle çözmeye çalıştığından ABD’nin
Türkiye’yi oyaladığını, işi zamana yaydığını, Suriye’deki askeri
varlığını daha da kalıcılaştırmaya yöneldiğini göremiyor. İki
ülkenin güvenli bölge tanımlarının, güvenli bölgeden
beklentilerinin bile farklı olduğunu saptayamıyor.
Şurası açık. ABD; Irak’ın kuzeyinde ne yaptıysa, hangi kuvvetleri
sahaya sürerek yaptıysa, Suriye’nin kuzeyinde de aynısını yapıyor.
Türkiye ise Irak’ın kuzeyinde yaşananlardan, Çekiç Güç deneyiminden
ders çıkaramıyor. Soğuk Savaş ezberlerini bozamıyor. Aynı hataları
tekrar ediyor. Dış politikada sorunları kişiselleştirmenin,
duygusal tepkiler vermenin, önyargılarla hareket etmenin, şahsi
hırsları, alınganlıkları öne çıkarmanın yerinin olmadığını
anlamıyor. İktidarın göremediği ne?
Yeni parti kurma hazırlıkları yapan, üçü de geçmişte dışişleri
bakanlığı yapmış Abdullah Gül, Ali
Babacan ve Ahmet
Datuvoğlu’nun dış politikadaki yanlışlarını,
mevcut bakan da sürdürüyor. Bölge merkezli düşünmüyor. ABD
etkisinden kurtulamıyor. Bu tutumunda, dünya görüşünün de, bir
zamanlar iktidarla içlidışlı olan Batıcı liberallerin, numaracı
Cumhuriyetçilerin de etkisi bü...