“Parlamento” diyoruz. “Parlare” yani “konuşmak”tan geliyor.
Bizde de farklı değil. Kimi “meclis”, kimi “şûra”, kiminde
“meşveret” dedik. İçinde hep “konuşmak” var. Danışmak ve müzakere
etmek, kamuya dair düzenlemeler için akıl yoludur.
İşte bu nedenle demokratik düzenlerde tartışma olur. Sistem yavaş
işler. Ancak gelişigüzel değildir.
Parlamentonun rafa kalktığı rejimler ise
susma düzenleridir. Siz buradan tek kişinin konuşmasını da
anlayabilirsiniz. Sistem hızlı işler. Fakat sabah kurulan, akşama
yıkılır.
Türkiye önce fiilen, sonra resmen parlamentoyu rafa kaldırdığından
beri “susma rejimi”ni yaşıyor. Sanki demokraside değil otobüs
durağındayız. Elde bilet, önümüzden geçen yasalardan bize uyanı
arıyoruz. 20 yıl önce olmayan belki 20 yıl sonra da bir şey ifade
etmeyecek düzenin ortasında yaşıyoruz.
7 Mart akşamı Türkiye’nin bir askerlik sistemi vardı. 8 Mart
öğleden sonra artık başka bir sistemdeydik.
Emekçi Kadınlar Günü’ydü. Bakan Hulusi Akar, kadın
gazetecilerin sorularını yanıtlıyordu. Yanında da TSK’nin kadın
subayları vardı. Bir anda üzerinde “yeni
askerlik sistemi” yazan tabelayı çıkardı.
Dolmakalemin arkasıyla işaret ederek sundu. Sabah geç uyananlar
kaçırsa da, tarihimizin en köklü kurumu yeni bir düzene kavuşmuş
oldu.
Başka türlü olmasını beklemiyorduk. Yandaş medya “çoktan seçmeli
askerlik”, “31 bine bedelli” gibi başlıklarla haberi sevinçle
duyurdu. Anlattıklarına göre, askerlik hem paralı, hem demokratik,
hem sivil hale gelmişti. Bir tanesinin manşeti ise “Profesyonel
Ordu” idi. Belki de en doğru yorum buydu. Zira Akar’ın
kaleminin...