Affetmek, menekşenin kendisini ezen topuğa bıraktığı kokusudur”. Çoğunlukla Mark Twain’e atfedilen söz, ezen ile ezilen arasındaki çarpık hikâyeyi anlatıyor.
Bu aslında yargı içinde bir savaş. Adnan Oktar grubuyla ilgili verilen bozma kararından söz ediyorum. Oktar’a yapılan operasyon, aslında devlet içinde bir ayrışmanın görünür haliydi. Oktar grubu, aralarında Süleyman Soylu’nun da olduğu devletin zirvesindeki isimlerle samimi ilişkilere sahipti. Buna karşın Oktarcıları bir suç örgütü olarak gören, hatta casusluk faaliyetiyle suçlayanlar da vardı. 2018 yılında İstanbul Emniyeti düğmeye bastı. O dönem, Soylu ile kavgalı Mustafa Çalışkan’ın başında olduğu polis teşkilatı, operasyonu Ankara’ya haber vermeden yaptı. Korku, “sızma”sı ihtimaliydi.
Soruşturma davaya dönüştü. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamaların sonucunda toplamda 152 bin yıla varan ceza verdi. Derken, geçen hafta, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, davada verilen cezaları esastan bozdu. Mahkemeye göre yetişkin ve çocuk yaştaki isimlerle toplu cinsellik rıza ürünüydü. Rıza olmasa, bu insanlar şantaj amaçlı görüntülere bakmadan, hemen o gün şikâyetçi olurlardı. İstinaf mahkemesi, 68 sanığı tahliye ederken, mallarındaki tedbirleri kaldırırken, “örgüt yok” diyerek Adnan Oktar dahil kalanların da serbest bırakılmasının önünü açtı.
Kararın ardından yargı kulislerinde dolaştım. Çeşitli notlar aldım.
En ilginci en sona saklayarak başlayayım…