Bir tarafta “Dayanamıyorum” diyerek kendisini aşağıya bırakan bir çocuk. Öte yanda devlet desteğiyle örgütlenmiş bir cemaat. Bir tarafta atılmış bir çığlık. Öte yanda sesleri yumrukla bastıran ensesi kalın adamlar.
Enes’in intiharından sonra tartışma yine başladı. İktidardakiler cemaat eleştirilerine karşı defansa geçerken, muhalefettekiler cılız konuşmalar yaptı. En çok da “Enes’in ailesinin rızası var, size ne oluyor” demelerine şaşırdım. Ailenin rızası her şey mi?
Biz bu tartışmayı yaparken, gazetelerin iç sayfalarında bir haber vardı. Konu Adnan Oktar cemaati idi. Yargılanan ise bir anne:
“İstanbul’da 2013 yılında 9 yaşındaki öz kızı S.M’yi, tanıştırdığı Adnan Oktar’la evlenmesini isteyip tacizde bulunmasına göz yumduğu iddiasıyla tutuklanan anne Dilek Ç. ilk kez hâkim karşısına çıktı.”
Haber, sosyal medyaya taştı. Oktarcılar liderlerine iftira atıldığını söylediler. Anne Dilek Ç’nin de kendilerini doğruladığını anlatıyorlardı.
Peki, kim haklıydı?
11 YAŞINDA EVLİLİK
Mahkeme kayıtlarına göre S.M., 2003 doğumlu. 2007 yılında İran
asıllı babası ile annesi Dilek Ç. boşandı. Velayet annesinde kaldı.
Anne daha sonra yeniden evlendi. İsviçre’ye yerleşti. İki ülke
arasında bir hayat sürmeye başladı.
Derken...
Dilek Ç., Adnan Oktar cemaati ile tanıştı. Müridi oldu. Hatırlayın, o günlerde cemaat devletin başköşesinde ağırlanıyor, siyasetçiler cemaat yayınlarında yer buluyordu.