Bizim İslamcıların ümmetinden, bizim milliyetçilerin
milliyetinden saymadıkları Türkmenlerin Irak’ta çektikleri çileleri
anlatıyor.
Karşımda yıllarını zindanlarda geçirmiş bir Türk subayı oturuyor.
Ömrünün dikenleri birer çizgi olmuş da yüzüne yansımış gibi.
Kerkük’te Türkmen köyünde oturduğu yokluk içindeki yer sofrasını
anlatıyor. Yemek olarak yalnız aşure var. Yemekte aşure olur mu?
Çiğnerken içinden et çıkıyor. Bir gelenek, etler kurutulduktan
sonra, değerli misafirlere aşure içinde ikram ediliyor. Yoksulluk
yalnız bu lükse izin veriyor.
Elini masaya koyuyor. Avucunun içinde sanki bir harita varmış gibi
diğer elinin parmağıyla Kuzey Irak’ta yaşadıklarını yer göstererek
anlatıyor. Patlayan bombaları ya da yaşanan katliamları orada
işaretliyor. Ben görmüyorum, ama o görüyor. Avucunun içi gibi
bilmenin ne demek olduğunu şimdi anlıyorum. Şüpheli polisler
karşımızda