Gaipten haber veremem. Ama siz bu yazıyı okurken, muhtemelen her
sabah olduğu gibi, bir yerlerde FETÖ operasyonu oluyordur.
Gözaltına alınanlar asker, polis ya da öğretmen olabilir. Savcı ya
da hâkim ihtimali ise düşük görünüyor.
Neden mi?
Örgütün en çok yuvalandığı yer olan yargı, kendi içindeki
“arınma”yı çoktan bitirmiş görünüyor da ondan. “Eğitmenleri kim
eğitecek” derler ya, şimdi “Yargılayanları kim yargılayacak” diye
soruyoruz.
Nereden bu noktaya geldim?
Gazeteci Saygı Öztürk’ün 21. kitabı “Hayalet
İmam”ı okudum. İnsan hafızası unutmakla arızalıymış sahiden. Kimi
hatırlayamadığım kimi yeni öğrendiğim Adil Öksüz
gerçekleriyle karşılaştım.
Darbe gecesinin sabahında Akıncı Üssü civarına arsa bakmaya
geldiğine “birilerini” inandıran, 15 Temmuz’un beyinlerinden Adil
Öksüz’ün hâlâ ortada olmadığını biliyorsunuz. Ama Türk Hava
Kuvvetleri logolu saatinin tutanaklardan nasıl kaçırıldığını
unuttunuz.
Öksüz’ün karakolda tuvalete sakladığı cihazın haberini okudunuz.
Ancak bu bahaneyle Ankara Emniyeti’ne giden araçtan indirildiğini
ve kurtulduğunu bilmiyordunuz.
FETÖ Çatı İddianamesi’ne de tanık ifadelerine de darbeden çok önce
Öksüz’ün adının girdiğini ve buna rağmen yakalama kararı
alınmadığını görüyorsunuz. Meğer darbeden sonra karakolda da
herkes
Öksüz’ün “mahrem imam” olduğunun farkındaymış. Öksüz gözaltına
alındıktan sonra karakola giden Başbakanlık Müşaviri’nin
“kahramanlığını” röportajlarda okudunuz. Aynı müşavirin
Gülen’in çağrısının ardından Bank Asya’ya yaklaşık
22 bin lira para yatırdığı belki de gözünüzden kaçtı.
Adil Öksüz içi...