Bazen yanlış olduğunu bile bile inanıyor muyuz?
Ateşin battaniyenin altında düşeceğini, yanığın diş macunuyla
iyileşeceğini sanıyor muyuz? Yine de bile bile yapıyor muyuz?
Hastalığı bir başka hastalıkla tedavi etmeye, virüsü bir başka
virüsle durdurmaya çalışıyor muyuz?
Ah şu bizim kandırılmalarımız, en çok da kendimizi
aldatmalarımız...
Metastaz kitabını yazarken bir efsanenin gerçek
olduğunu öğrendik.
“Müvekkilim hüsn-ü şehadetle kurtuldu” diyen bir
hukukçuydu. Müvekkili FETÖ’den soruşturuluyordu.
Kendisini, başka bir cemaatten olduğunu söyleyerek savunuyordu.
Sonunda hocası savcılığa geliyordu. Savcıya “benim
sohbetlerime gelir, cemaatimize yardımda
bulunur” diyordu. İşte bu “iyi olduğuna kefil
olma” durumuna “hüsn-ü şehadet” deniyordu.
FETÖ, FETÖ, FETÖ diyoruz.
Belki de adı bize gerçeği unutturuyor.
Bugün terörden soruşturulan, dün cemaat kılıfındaydı. Zarfa bakıp
mazrufa kör mü kaldık? Erdoğan’a şahitlik
mektubu
Emniyet Müdürü Cihangir Ulusoy, 2 Nisan 2018
tarihinde gözaltına alındı. NATEK isimli şirketin
ve yöneticilerinin FETÖ irtibatlarını arşivden silmekle, “FETÖ/PDY
ilişkisine rastlanılmadığı” şeklinde yazdırmakla suçlanıyordu.
Kendisini savunsa da, aksini söylese de mahkemeyi ikna edemedi.
Ankara Sulh Ceza Hâkimliği, Ulusoy hakkında tutuklama kararı
verdi.
Buraya kadar ülkede her gün yaşanan vakalardan biri
sayılabilir.
Ancak tuhaf hikâye buradan sonra başlıyor.
Nurcuların Yazıcılar...