Çocukluk, bir daha hiç göremeyeceğimiz uzak bir ülke gibi. Oysa
vitrine kaldırılmış bir oyuncağın hatırası kadar yakın.
Çok olmuş okuyalı. O gün anlamamışım. Büyüdükçe görüyorum.
Italo Calvino’nun “İkiye Bölünen Vikont”
kitabından bahsediyorum. Katıldığı savaşta Türklerin güllesiyle tam
ortadan ikiye ayrılan soylu Medardo’nun hikâyesini anlatıyor. İki
parça birbiriyle çatışarak yaşamaya devam ediyor.
“Olmayan bacağımın çok yürümek nedeniyle ağrıdığı gibi bir duyguya
kapılıyorum” şikâyetindeki his başka nerede duyulabilir? Ya
“kafasının yarısıyla kendisini ölüme mahkûm ediyor, öbür yarısıyla
düğümün altına girip son soluğunu veriyor” tarifindeki
düşmanlık?
Erdoğan ile Gülen’in “etle
tırnak”tan “azılı düşmanlık”a uzanan kavgası bana bütünü
sorgulatıyor. Kurbağa suya ısınmış
Seçim arifesinde soralım: AKP ne zaman kazanır? Yüzde 40, 50, 60
diye başlıyorsanız, yanıldınız. 1919’da Bandırma Vapuru’nun,
1789’da Bastille’in kaç oyu vardı? Benim yanıtım şu: Karşıtlarını
kendisine benzettiği zaman kazanır. Eğer her seçimde elinde kılıç
tutanın öteki yarısında umut arıyorsanız, çoktan yenildiniz.
Elbette İdris Naim Şahin’e geliyorum.
Abdullah Gül ile başlayan
“öteki”ni arama macerasının vardığı yere. Aday olur ya da olmaz.
Lakin “halktan kopmamış değerli bir siyaset adamı”, “ortada bir
görüşme süreci var” gibi açıklamalar kurbağanın kaynar suya çoktan
alıştığını gösteriyor.
Hadi Erdoğan’ın 45 yıl belediyeden hükümete, onu çanta gibi
taşıdığını unuttunuz. Akbil dav...