Pazara gidiyoruz. Satıcının torbaya doldurduğu domateslere
bakıyoruz. Belki de asıl çürük kasada kalanda.
Hulusi Akar meselesinde hepimiz yanlış yere mi
odaklanıyoruz?
6 yıl önceydi. Hapisten çıkmıştım. Cezaevlerine ziyarete gittim.
Amiraller, generaller, albaylar yan yanaydı. Bir albaydan işittim,
“Bir emir verse gözümü kırpmadan ölecektim, şimdi komutanım beni
savunmuyor” diyordu. Hastaneye kaldırılınca ailesini aramak için
görevli üsteğmenden yardımcı olmasını isteyen bir general,
“Hakkımda işlem yapılsa bana kim sahip çıkacak, generalini
koruyamayan ordu üsteğmenini korur mu?” yanıtını aldığını
anlatıyordu.
TSK’de balık baştan kokuyordu. Hulusi Akar Meclis’te “Hasdal’dan
çıkmadım” diye bağırınca kütüphanenin önüne gittim. O dönemin anı
kitaplarından rastgele seçtim. Semih
Çetin’in “Bir İhanetin Öyküsü” elime geldi:
“Ağır demir kapı büyük gürültüyle açıldı. 3. Kolordu Komutanı
Korgeneral Hulusi Akar ‘İyi akşamlar arkadaşlar, nasılsınız
bakalım’ diyerek içeri girdi. (...) Bu işlerde avukatın çok önemli
olduğunu söyledi. Bunun doğru olmadığını ileride hep birlikte
görecektik. (...) Cem Gürdeniz, Kolordu Komutanı geldiğinde odada
değildi. Protesto ederek yanımıza gelmedi. Ancak Komutan ayrılmadan
önce kendisiyle de görüşmek isteyince, her zamanki gibi hızlı
adımlarla odaya girdi. Son derece soğuk bir tavır ve alaycı bir
sesle ‘Ooo gözlerimiz yollarda kaldı efendim, nerelerdeydiniz?’
diyerek Komutan’ın elini sıktı...”
Kendi görev alanında, kendisine bağlı cezaevine, muhtemelen