Ne garip, bir gerçeği anlatmak, çoğu zaman bir yalanı yaymaktan daha zor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bir çalışması var. Adı da “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi”. Kimi bilgilere kendince düzeltme yapıyor. Son dönemde bakıyorum, mesaisinin çoğunu Hamas-İsrail savaşına ayırıyor. Okurken içimden geçiriyorum: Keşke önce “yerli ve milli yalanlarımız”ı düzeltsek!
Neyi mi kastediyorum?
Bana sorarsanız, yakın tarihimizin en büyük dezenformasyonu, Kabataş vakasıdır. Hatırlayın, Gezi’nin en kritik günlerinde ortaya atılmıştı. Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun oğlu Ziya ile evli olan gelini Zehra Develioğlu, bir iddiada bulunmuştu. Anlattığına göre Adalar’dan Kabataş iskelesine döndüğü sırada, başörtülü olduğu gerekçesiyle saldırıya uğramıştı. Altı deri pantolonlu ve üstü çıplak, deri eldivenli, kafaları bandanalı 80-100 kişilik grup Develioğlu’na saldırmışlardı. Bebeğini yerlerde sürüklemiş, yardıma gelen bir adama da saldırmıştı. Bütün bunlar da 52 saniye içinde olup bitmişti.
Cumhurbaşkanı olayı yıllarca meydanlarda anlattı. “Benim başörtülü bacıma” diye başlayan nutuklar attı. Hem AKP hem FETÖ medyası hikâyeyi günlerce anlattı. Elbette savcılık da soruşturma açtı.
SONUNDA UYDURMA ÇIKTI
Zehra Develioğlu, avukatı Abdurrahman Kayapınar’la birlikte savcılığa ifade verdi. Basında yer almayan detaylardan da bahsetti: “Ani bir şekilde başörtümü tutarak yukarı kaldırdı”, “Tam bu esnada bir kadın başörtüsüne işeyin, şeklinde bağırıyordu”, “3-4 kişi benim üzerime idrarlarını yaptılar”, “Bir şahıs benim başıma doğru erkeklik organıyla sürtünmeye başladı”, “İki şahsın bira şişesini tokuşturarak kahkahalar atarak güldüklerini gördüm”...