Size bu yazıyı mürekkeple değil, kanla yazıyorum. Hokkamda
katledilen aydınların yaşam suyu var.
Hapisten çıkınca yabancı bir gazeteciden duymuştum: “Türkiye’de
yazarlar hiç vazgeçmiyor. Bizim ülkede bunlar olsa insanlar
kalemini bırakır.”
Sahiden mahkemede şunu söylemiştim:
“Benim ülkemin aydını, Magosa’da Namık
Kemal’in gözlerinden vatanına bakmayı öğrendi.
Zekeriya Sertel’in gözünden
Bekirağa’da yatmayı, Sabiha
Sertel’in gözünden Tan Baskını’nı öğrendi. Benim
ülkemin aydını, Nâzım Hikmet’in gözünden sürgünü,
Sabahattin Ali’nin gözünden kafası taşla ezilerek
öldürülmeyi öğrendi. Aziz Nesin’in gözünden
mahkeme mahkeme, hapishane hapishane dolaşmayı, İlhan
Selçuk’un gözünden Ziverbey Köşkü’nde işkence görmeyi,
Hasan Basri Alp’in gözünden Sansaryan Han’dan
aşağı düşmeyi öğrendi. Benim ülkemin aydını Uğur
Mumcu’nun gözünden şarapnel parçasıyla ölmeyi,
Abdi İpekçi’nin, Çetin Emeç’in,
Turan Dursun’un, Musa Anter’in,
Hrant Dink’in gözlerinden sırtından vurulup
düşmeyi öğrendi. İlhan Erdost’un
gözlerinden dövüle dövüle, Metin
Altıok’un gözlerinden yanarak ölmeyi öğrendi. Ne
kadar çok acı, işkence öğrendi. Bir tek şeyi öğrenemedi benim
ülkemin aydını, yenilmeyi öğrenemedi.”
Bugün görülüyor ki bize bildiklerim...