Don Kişot ne güzel söylemiş: “Saraylı şövalyeler, odalarından, saraylarının kapısından dışarı çıkmadan, bir haritaya bakarak, hiç masrafsız, sıcak, soğuk, açlık, susuzluk nedir bilmeden bütün dünyayı gezerler. Halbuki bizler, yani gerçek ve gezgin şövalyeler, güneş, soğuk, rüzgâr, tabiatın her türlü şiddeti, gece gündüz demeden kâh yaya kâh at sırtında, bütün dünyayı kendi adımlarımızla arşınlarız.”
Geçen perşembe, Sadık Albayrak’ın 50. yazarlık yılı anısına çıkan kitabı anlatmıştım. Cuma günü telefonumdaki ses, “Sadık Bey sizinle konuşmak istiyor” deyince “Eyvah” dedim. Çünkü metrodaydım. Telefon kesiliyordu. Müsaade istedim. İndiğimde ben aradım.
Açık söyleyeyim, karşımda öfkeli bir ses bekliyordum. Kalkanımı hazırlamıştım. Öyle ya, bir gün önce kitabı hakkında onu sevenleri kızdıran bir yazı yazmıştım.
Oğullarıyla da aram iyi değildi. Şikâyetleriyle defalarca yargılanmakla kalmamış, onların savcılarının marifetiyle, uydurma suçlamalarla tutuklanmıştım.
‘FİKİR HÜRRİYETİ ÇOK ÖNEMLİDİR’
Gelgelelim...
Sadık Albayrak hiç orada değildi. Tam tersine, yazıyı okuduğunu, memnun olduğunu söyledi. Üstüne teşekkür etti.
Biliyorum, Albayrak bir İslamcıydı. Solcularla, Atatürkçülerle hatta radikalliği nedeniyle Erdoğan’la bile karşı karşıya gelmişti. Ancak sözleri bir ironi değildi. “Solcular 141-142’den yargılanıyordu. İslamcılar 163. maddeden. Ben 15 sene 163. madde ile uğraştım. Kitap yazıyordum, soruşturma açılıyordu. Yetmiyor, yeni baskılarına da açılıyordu” diye başladığı sözü devam ettirdi: “Babıâli Yokuşu’nu iyi bilirim. Her fikirden insanla konuştum. Asla fanatik davranmadım.”
Milli Gazete’de yazarlık yapmıştı. Ama ambargolar nedeniyle uzun süre basın kartı alamadığını anlattı. Gazete sahipleri sendikasının gücü sayesinde, istediğine basın kartı alabildiğini, sakıncalı gazetecilerin ise buna gücünün yetmediğini söyledi. Ona göre, gazeteciler örgütlenmedikçe bu böyle sürecekti.
Sadece bu kadar değil...
Sadık Albayrak’ın nasıl Sadık Albayrak olduğunun hikâyesini o başka türlü anlatıyordu:
“Fikir hürriyeti çok önemli. Ben sinema eleştirisini Milliyet gazetesinin sayfalarından öğrendim. Fikri gelişimimde Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasındaki Olaylar ve Görüşler etkili oldu. Spora başka türlü bakmayı başka bir gazeteden öğrendim. Böyle geniş bir kültür olursa sağlıklı ve huzurlu bir ortam olur.”