Elinde bir anahtar. İnanmazsınız ama her kapıyı açıyor
Canan Kaftancıoğlu’na verilen zaman ayarlı ceza konuşulurken, elimde bir kitap vardı. Hikaye de kişiler de başkaydı. Ancak kapı aynı yere açılıyordu. Selahattin Demirtaş’ın çalışma arkadaşı Zinar Karavil’in yazdığı “Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi” kitabından söz ediyorum. (Dipnot Yayınları)
Mesele fikir tartışması değil. Oy verelim ya da vermeyelim, bir politikacının kürsüden alınıp hapse atılmasındaki anahtarı sorgulamayacak mıyız?
4 Kasım 2016’da Demirtaş ilk kez tutuklandı. 2 yıl sonra, 7 Aralık 2018’de, 4 yıl 8 aylık cezasının onaylanmasıyla hükümlü oldu. Geçen 18 Kasım’da bu ceza bitti. Gelgelelim bu aralıkta başka mahkemelerde tutuklanmıştı. Bir davadan tahliye mi oluyor, öbüründen hapsedildi. Biri biterken, ötekinden hüküm verildi. Tam AİHM’de bir dosyası görülecekken, oradan serbest bırakılıp başkasıyla iş yürütüldü. 6 yıl boyunca kimi hakimler ve savcılar yargı mensubu gibi değil, cezaevinde tutma uzmanı gibi çalıştı. Kuşkusuz bu noktaya gelinmesinde Anayasa’nın açıkça delindiği milletvekili dokunulmazlıklarının toptan kaldırılması vardı. Demirtaş, vekilliğinin bir kısmını hapiste geçirdi.
KAFTANCIOĞLU’NUN HAKİMİ
Cepteki anahtarlardan en işlevli olanı 4 yıl 8 aylık
ceza. “Çözüm süreci” döneminde, 21 Mart 2013 Nevruz
Bayramında yapılan konuşmanın davasının ilginç bir hikayesi var.
Kitapta aynı davanın sanığı Sırrı Süreyya
Önder anlatmış:
“İktidara yakın veya uzak tüm gazeteler, içinde barış kelimesi geçen manşetlerle görmüştü konuşmalarımızı. (…) Bu konuşmamızın da fezlekesi bir buçuk ay kadar sonra gelmişti. Tabii o dönemde çözüm süreci vardı ve artık Hükümetle, bakanlarla temaslarımız yoğunlaşmıştı. Diyebilirim ki günaşırı görüşüyorduk. Muhataplarımızdan biri de Adalet Bakanı Sadullah Ergin’di. Kendisiyle bir görüşmemizde ‘Bu ne yahu?’ diye sordum. ‘Üstelik konuşmalarımızı da tahrif etmişler’ dedim. Sadullah Ergin ‘Önüme geldi, iade ettim’ dedi.”