Ben; sanığı, tanığı, izleyicisiydim. Ergenekon, Balyoz, OdaTV,
Casusluk kumpaslarıyla başladı. Aziz Yıldırım’ın
daha gözaltındayken polis kamerasıyla önden, yandan çekilmiş
fotoğraflarının nasıl sızdırıldığını anlattım. Cüppeli
Ahmet’in özel hayatının, hatta yatak odası görüntülerinin
servis edilmesi sürpriz miydi? Ya aslında MİT’e çalışan
Öcalan’ın avukatının Kalaşnikoflu pozunun F tipi
savcılar tarafından gazetecilere dağıtılması? Fenerbahçeli değilim,
İsmailağa’dan değilim, HDP’li veya MİT’çi değilim. Ama “değilimler”
benimle aynı yerde durmayanlara kurulan tezgâhları anlatmama engel
değil. İşte ben konuşurken meğer telefonum çalıyormuş. Fenerbahçe
ağacının toprağın derinliklerine, dallarının göğün maviliklerine
uzandığını görmeyen kimi arkadaşlarım şikâyetçiydi. Çünkü
Emre Belözoğlu Fenerbahçe’ye
transfer oluyordu. Biz ise eleştirerek taş koyuyorduk.
Ne garip…