Keşke mümkün olsaydı. Zamandan hızlı koşmak. Dönüp sonra yerine
oturmak.
Sizin gazeteyi elinize aldığınız saatlerde seçimin sonucu belli
olacak. Sabahlamış televizyonlarda, henüz temizlenmemiş sokaklarda,
yorgun servis arabalarında hep kazananlar konuşulacak. Benim
yazdığım saatlerde ise meçhul.
Evet, sonucu bilmiyorum. Lakin bildiğim bir şey var.
Dünyanın tüm milletleri kadar alnı yüksekte milletimiz seçim
sandığında doğmadı.
Yakup Kadri’nin Yaban’da “Biz Türk
değiliz ki, o senin dediklerin Haymana’da
yaşar” diye anlattıkları yalan mı?
Kütahya’da adını bilmediği düşmanının ardından koşan atın ardında
bıraktığı toz bulutunda doğdu. Van’da depremden enkaz altından
günler sonra kurtarılan Azra bebeği taşıyan
kucakta doğdu. Soma’da madenden ancak ölüsü çıkanların tabutunu
taşıyan dirilerin omuzlarında doğdu.
Birlikte üzülüyor birlikte seviniyorsanız,
aynı türküye ağlıyor aynı fıkraya gülüyorsanız
ulus olursunuz. Kader birliği yoksa aynı dili
konuşmak ne işe yarar?
Bildiğim şey, millet sandıkta doğmadı ama sandıkta bölündü.
Yarısı zillet, yarısı hain, yarısı kâfir oldu.
Öteki yarısı kazanırsa kendisine yaşayamayacağı bir ülke kalacağına
inanan bir kalabalığa ulus denir mi? Her seçimden sonra kendisine
başka vatanlar gösterilenler birlikte yaşayabilir mi? Aramıza bir
hendek kazdılar, içini sandıkla doldurdular. Yarısı tanımadığı
hasmına karşı kazandığı zaferi kutluyor. Öbür yarısı kendinden
eksilenlerin yasını tutuyor. Vatan da hürriyet de
ölmez
İnsanın büyük bir ya...