"Altını değerli kılan insanlar ama insanın altın kadar değeri yok" diyor Thomas More.
Sorsan en yerli en milli onlar. İş sermayeye geldi mi babalarını bile tanımıyorlar. Ülkenin toprağını, kanunlarını, bürokrasisini küresel şirketlerin ayağına paspas ediyorlar.
Günlerdir göz göre göre gömülen işçileri konuşuyoruz ya. Çatlayan yığınlara rağmen çalışanların alana nasıl sokulduğunu okuyoruz ya. Daha iki yıl önce toprağa karışan tonlarca siyanürlü suya rağmen işlerin nasıl tıkırında sürdüğünü sorguluyoruz ya. Devletin raporlarında, denetimlerinde, izinlerinde "her şey şirket için" ilkesini görüyoruz ya. Bunun bir sebebi var.
Hikayeyi şöyle anlatayım…
Erzincan’ın her ilin olduğu gibi bir futbol takımı var. Biliyorum, Erzincanspor diyeceksiniz. Hayır, tam adı "Anagold 24 Erzincanspor".
Bir şehir takımının isminde neden hem şirket hem sayı var diyebilirsiniz. Haklısınız. Öyle ya neden dümdüz Erzincanspor değil?
BİNALİ YILDIRIM’IN TAKIMI
Aslında Erzincanspor diye bir takım var. Daha doğrusu vardı. 1968 yılında, dönemin belediye başkanı Nedim Muradoğlu tarafından kurulmuştu. Elbette hayal üst liglerde oynamaktı. Bir ileri bir geri giden kulüp 1979-1980 sezonunda Türkiye kupasında çeyrek finale kadar yükseldi. 1997-1998 sezonunda ise son maçta Sakaryaspor’a uzatmalarda kaybederek 1. Lig’in eşiğinden döndü.
Ancak ligler arasında dolaşan kulübün deprem dışında bir belası daha vardı: Parasızlık! Kulübün, sermayeleşmiş futbol düzeninde, bir Anadolu takımı olarak yarışma şansı yoktu. Gittikçe geriledi. Son olarak 2014-2015 sezonunda lige bile giremedi, bitti.
İşte Erzincan’ın şehir takımı Erzincanspor kaybolurken yükselen bir başka kulüp vardı: Refahiyespor. Futbol asla futbol değildir ya, Refahiyespor’un da yükselişinde başrol bir politikacınındı. Elbette Refahiyeli Binali Yıldırım’ın.
Erzincanspor’un liglerden çekilmesinin hemen ardından, 2015-2016 sezonunda kulüp adını değiştirdi. Erzincan Refahiyespor artık 24 Erzincanspor’du. Binali Yıldırım’ın başbakan olduğu yıl, şehir takımı artık o olmuştu.