Soğuk bir şubat günüydü. Tam 8 yıl olmuş. Ortalığa saçılan
Amerikan kriptolarını okuyor, Barış Pehlivan’la
hazırladığımız kitabı bitirmeye çalışıyordum. Ben
yazarken Fethullahçı polisler takip
ediyordu. Çok az kalmıştı. Gün doğarken kapı
çalındı. Hapse düştüm.
Maltada Barış Pehlivan’la karşılaştık. “Artık
kitabı çıkarabilir miyiz” dedi. “Baştan başlarız” dedim. Başladık.
Bir yılda birbirimizi görmeden, iki ayrı hücrede bitirdik. 7 sene
önce şubat ayında raftaydı. Biz, insanların kitabevinden çektiği
fotoğraflarla anlıyorduk.
Nedenini bilmiyorum, bir hücrede aynı kitaptan iki tane bulundurmak
yasaktı. Elimizde birer kitabımız vardı. Gazetelerin manşetlerinde
okuyorduk.
Şimdiki Cumhurbaşkanı, zırhlı aracını verdiği savcı
Zekeriya Öz’ün sırtını
sıvazlıyordu. Adalet Bakanı, devletin içindeki F
Tipi örgütlenme sorulunca “öyle bir şey
olabilir mi” diyerek gülüyordu. Pensilvanya, bakanlardan
ve vekillerden geçilmiyordu. “Ne istediniz de vermedik” çağıydı.
Yakışıklı olanları damat, iri olanları general, ütülü gömleği
olanları vekil yaptılar. Her şey veriliyordu.
Zor olan yalnız içerisi değildi. Kitapların basılmadan
toplatıldığını gördük. Hatta baskınlarla bilgisayarlardan
silindiğini. Daktiloların F tuşu basmıyordu. Çoğu uzak dururken,
Kırmızı Kedi Yayınevi’nin sahibi
Haluk Hepkon, etrafımızı saran
silahlı jandarmaların üzerinden uzattı
kitap teklifini. Yalnız değilsiniz, dedi;
yanımızdaydı.
Yine bir şubat ayı...
Siz bu yazıyı okurken ben belki bir kitabevi...