Türkiye adı konmamış bir krizin tam ortasında. Bu krizin adı da; "adalet krizi."
Ekonomi bozulabilir, asayiş olaylarında artış meydana gelebilir, işsizlik sorunu doğabilir, terör olayları patlak verebilir... Bu sorunların hepsi belirli programlarla, çalışmalarla, projelerle, girişimlerle düzeltilebilir.
Ancak, devlet "adalet"ini kaybederse çöküş sürecine girer. Bu süreç diğer sorunlarda olduğu gibi onarılamaz, telafi edilemez.
Adaletin ortadan kalktığı bir ortamda en büyük sorun vatandaşların devlete olan inançlarını yitirmeye başlamasıdır.
Adaletin olmadığı ülkelerde liyakat ortadan kalkar. Liyakatin olmadığı yerde önce ekonomi bozulmaya başlar. Çünkü parayı yöneten, ekonomiyi yönlendiren kadrolar kapasiteli, nitelikli kişilerden değil; "partili" kadrosundan oluşturulur. Aynı durum yargıya sirayet eder. Hüküm verecek kişilerin atamasında "hukuk yeterlilikleri" değil, "biat yeterlilikleri" esas alınır.
Böyle bir ortamda; hak, hukuk, eşitlik gibi kavramlar sadece sözde kalmıştır.