ABD'nin son 50 yıldaki dış politikasında değer yargısı, insan hakları, demokrasi gibi kavramların uygulandığına şahit olamazsınız. Ancak işgallerin tamamı bu kavramlar üzerinden gerçekleştirilir.
ABD dış politikasının değişmez temelleri vardır. Bu temeller hangi başkan gelirse gelsin değişmez. Petrol, zengin yeraltı kaynakları, sömürülecek ülkeler ve güçlenme potansiyeli olan ülkelerin pasifize edilmesi bu temelin ana sütunlarını oluşturur.
Afganistan'da Bin Ladin, Irak'ta Saddam, Suriye'de Esad, Libya'da Kaddafi… Bu kişilerin tamamı ABD tarafından kullanılmış ve sonrasında kullanım süreci dolduğu için kenara itilmiş karakterlerdir. Bu ülkelerin ortak sorunu ise demokrasiyi, medyayı ortadan kaldırmaları ve milli devlet olmayı başaramamalarıdır.
Türkiye, bu coğrafyanın hemen yanında ve güçlü bir ülkedir. Bugüne kadar ABD'nin tam anlamıyla sömürgeleştirememesinin temel sebeplerinden biri de milli devlet yapısının olmasıdır.
Ancak bu yapı uzun yıllardır delik deşik ediliyor. Milli devletlerin bel kemiği olan demokrasi sıklıkla suistimal edildiği, hem içeride hem dışarıda tutarlı bir politika izlenemediği için, tablo giderek olumsuzlaşıyor.
ABD'nin geri kalmış demokrasilere yönelik; dalga geçercesine verdiği mesajlar, 3.Dünya ülke liderlerini "devlet başkanı" statüsünden çıkarıp kulakları çekilen çocuk muamelesi yaptığı açıklamalar Türkiye'ye yönelmeye başladı.