16 Nisan'daki tartışmalı referandum öncesinde "rejimi değiştirecekler, referandum sonrasına hazırlanıyorlar" şeklindeki yorumlar, günden güne haklı çıkıyor.
Cumhuriyet'in kurucu değerlerine, tarihi şahsiyetlere, geçmişe yapılan saldırılar her geçen gün artarken, devletin temelini oluşturan "adalete güven sarsıcı bir şekilde eriyor.
Türkiye adım adım "din devleti"ne dönüştürülmek isteniyor. Buna karşı çıkanlar da "dinsiz" gibi gösteriliyor.
Aslında yıllardır rejimle kavgalı siyasilerle karşı karşıyayız. Her ne kadar bunu belli etmeseler de, "Cumhuriyet"in İslam'a aykırı olduğu noktasında birleşiyorlar. Ancak asıl mesele onların getirmek istediği "İslam yönetiminin ne olduğu" sorunu…
Çünkü kumar, rüşvet, yolsuzluk, haram, kul hakkı yeme, cinsel suçlar gibi konularda İslam hükümleri gayet açık ve net… Söz konusu kurallar ve adalet anlayışı ne hikmetse bu gibi önemli konularda uygulanmıyor, uygulatılmıyor.
***
İslam'ın temeli adalettir. Modern devlet yapılarındaki "adalet" kurumunun güçlü ve tartışmasız hale gelmesi, İslam'ın doğru yaşanabilmesi için en temel gerekliliktir.
Mehmet Akif Ersoy, Avrupa seyahatini tamamladıktan sonra "Oraları nasıl buldunuz" sorusuna "Dinleri işimiz, işleri dinimiz gibi" cevabıyla; kişisel gelişmişliğe, dürüstlüğe ve adalete vurgu yapıyordu… Milli Şair'in bir asır önce yaptığı tespit aynen geçerliliğini koruyor… İslam'ı ağızlarına pelesenk edip, İslam'a aykırı yaşayanlar, kendilerine güç atfetmeye, değerleri sömürmeye devam ediyorlar.
Bu durum sadece Türkiye'de değil, İslam'ın siyasete âlet edildiği tüm ülkelerde yaşanıyor. O yüzden lâik devlet; din bezirganlarından, dini kullananlardan İslam'ı korumak için temel bir ilkedir. Her ne kadar "lâik" kavramı kültürümüzde tam olarak benimsenmese de Diyanet İşleri'nin varlığı "sözde laik özde seküler" bir yapıya işaret eder, Türkiye için de uygun bir sistemdir. Şimdi tüm bu kazanım ve tecrübeler bir çırpıda silinmek isteniyor.