Gün yeni ağarıyordu.
Güneş, Resulullah'a salat ve selam ederek Aksa'yı aydınlatıyor, ay tüm edebiyle sırtını Kubbet-üs Sahra'ya dönmeden geri geri uzaklaşıyordu.
Zehra, o sabah garip bir hisle uyanmıştı. Annesi Esma ve kız kardeşi Hatice, Zehra'dan önce uyanmış, bahçede çapa yapıyorlardı. Zehra uyandığında babası Hüseyin mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Zehra, koşarak babasına sarıldı. Sarılırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Aslında bu tablo Filistinli çocukların genelinde vardı. Zira İsrail savaş uçakları Filistinli çocukların en büyük kâbusuydu. Zehra'nın birçok arkadaşı bu uçakların attığı bombalarla hayatını kaybetmişti.
Hüseyin, kızının saçlarını bir baba şefkatiyle okşadı, usulce gözyaşlarını sildi.
Esma ve Hatice, ellerindeki sebze sepetiyle içeri girdiler. Hatice, kız kardeşinin babasına sarılarak ağladığını görünce dayanamadı, koşarak kız kardeşine sarıldı, teselli etmeye çalıştı.
Ümmetin değil, Allah'ın yetimleriydi onlar…