Adil yargılanma hakkından doğuştan gelen haklara varıncaya kadar tüm hakların kısıtlanmasına karşı durmak, varsa bir baskı buna karşı demokratik, meşru ve sivil eylemler yapmak tüm insanların birincil hakkıdır.
Aksini iddia etmek, bu gibi eylemlere izin vermemek ve protesto özgürlüğünü kısıtlamak, demokratik rejimlerin değil, totaliter rejimlerin işidir.
Adalet, eşitlik, hak ve hukuk taleplerine pozitif bakmak, erdemli bir toplumun mütemmim cüzüdür. Sözgelimi Hindistan'da Gandi'nin emperyalizme karşı (tuz) yürüyüşü, İspanya'da İspanyolların terörizme (ETA) karşı yürüyüşü “soylu” yürüyüşlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi de bir hak arama tarihidir. Sözgelimi Alevilerden Başörtülü öğrencilere, Kürtlere, Gayr-i Müslimlere ve İslamcılara kadar, Kemalist rejimin baskısı altında hakları gasp edilen tüm toplum kesimlerinin verdiği özgürlük mücadelesi takdire şayandır. Bu mücadelelerin getirdiği birikim Türkiye siyasetine yön vermiş, “Merkez-Çevre” hattının yer değiştirmesine neden olunmuştur.
Demokratik, meşru ve sivil hak mücadeleleri, tarafsız, bağımsız, güdümsüz ve yansız bir mücadele ise tarihe hep “onurlu bir mücadele” olarak geçmiştir.
Peki…