Yaşamımın önemli bir kısmı tenis ve futbol ile iç içe geçti. Bir sporcu, önce rakibe saygıyı ve mağlubiyeti hazmetmeyi öğrenir.
Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında 3 Temmuz 2011 tarihinden itibaren yaşananları genel kültürden de olsa herkes bilir. Şike iddiaları, Aziz Yıldırım’ın hapse girmesi, açılan davalar, FB’nin Avrupa’dan men edilmesi, TS’nin şampiyonluk ısrarları... Sonuçta yıllar süren davalarda adım adım hepsini kazanan, iftiraları bertaraf eden, kendisine karşı tezgâhlanan komploları bozan ve hem beraat eden hem de şike kumpas davasında karşı tarafın, yani FETÖ’nün bütün marifetlerini açığa çıkarıp mahkûm ettiren FB oldu. Beraat kararları, uzun bir süreçten sonra, Aralık 2021’de Yargıtay tarafından onandı. Dolayısıyla bu on yılı aşkın süreçte kendisini 2010/11 sezonunun şampiyonu olarak tescil ettirmek için her kapıyı çalan TS, istediği sonucu elde edemedi. Tersine, FB’nin mağduriyetinin nasıl tazmin edileceği, artık 3 Temmuz’un ana sorusu haline geldi.
Bu yılki Süper Lig’de, TS özellikle ligin ilk yarısında aldığı iyi sonuçlarla farkı açtı ve ligin bitimine üç hafta kala şampiyonluğu garantiledi. Hatta bundan iki ay önce FB Başkanı Ali Koç, onlara bir zeytin dalı uzatarak “Bu sene en iyi futbolu bordo-mavililerin oynadığını ve hak ederek bu noktaya geldiklerini” kendi taraftarlarından tepki alma pahasına dile getirdi.
Ne kadar acıdır ki, oluşan bu ılımlı havaya ve Koç’un Trabzon Başkanı Ağaoğlu ile sürdürdüğü diyaloglara rağmen şampiyonluk maçına çıkarken açılan pankart, insanın kanını donduracak cinstendi. Namlunun ucundaki kanarya ve Trabzon’un 2010/11 sezonunu da kazandığını ima eden “8. şampiyonluk” iddiası, ortamı birden kaosa sürükledi. 2-2 biten Antalyaspor maçı sona ermeden önce, taraftarların sahayı basması, iki Antalyasporlu futbolcunun sahada darp edilmesi, Antalya hocası Nuri Şahin’in isyan etmesi ve Başkan Aziz Çetin’in “Türk futbolunu kaosa sokmamak için” sahadan takımını çekmeme kararı almaya itilmesi, Trabzon’da yaşanan kanun tanımazlığa eklenen son gün yansımaları…