Hıncal Uluç vefat etti. Yakın bir dostumu, bir ağabeyimi kaybettim. Bu yıl halen ağırlığını sürdürüyor gördüğünüz gibi, ama Tanrı böyle uygun görmüş ne yapabiliriz ki? Ben öncelikle her birinizden özür diliyorum, çünkü bu sütun neredeyse İngilizce kullanıldığı şekliyle “obituaries”, yani yaşamını yitirenlerin ardından yazılan metinlerin bir araya geldiği bir matem köşesi haline dönüştü. Ama takdir edersiniz ki, hayattaki bu akışı yöneten ben değilim...
Değerli dost Hıncal Uluç’tan bahsetmeden önce, onun arkasından demediğini bırakmayanlara söylemek istediğim bir çift lafım var: Evet, Uluç’un Defne Joy Foster için kaleme aldığı makale büyük bir talihsizlikti, dev bir hataydı ve kocaman bir gaftı, gaftan öteydi. O yazının bence haklı bulunacak hiçbir yanı yok. Çok hassas bir konuda insanları yaraladı ve bu da unutulmadı. Hepsini kabul ediyorum.
Peki ya Uluç’un mesleğe ve topluma katkılarını tamamen göz ardı etmek normal ve doğru bir davranış mı?
Hiçbirimiz bir aziz veya azize değiliz, ki olsaydık bile kimsenin bir hata üzerinden tüm yaşamını ve kariyerini yerle bir edemeyiz, etmemeliyiz. Demek ki bir hatayı sonsuza dek uzatma kararlılığını sürdürenler, 83 yıllık değerli bir gazeteciyi bunun üzerinden aforoz etmeye kalkışanlar, ömürlerinde tek bir hata, tek bir yanlış yorum yapmamışlar, tek bir suç, tek bir günah işlememişler, hepsi sütten çıkmış ak kaşıkmış öyle mi? Pes...
Ben, Bedri Baykam, aziz filan değilim! Ben bir insanım. Geçmişte de hatalarım olmuştur, ileride de olabilir. O yüzden bu konuyu “insani zaaflar” çerçevesinde rafa kaldırıp sevgili Hıncal Abi’nin esas yönlerinden bahsetmek istiyorum izninizle...
GAZETECİLİĞİN YARATICI, YARAMAZ, HEYECAN MERKEZİ...
Hıncal Uluç, kendine has stiliyle köşe yazarlığında devrim yaratmış bir insandır. Günün makalesini farklı konulara bölerek kaleme aldığı “patch-work” olarak tabir edilen köşe yazısı formatını, bildiğiniz gibi basın tarihimize o sokmuştur. Gördüğü harika bir tiyatronun, konserin, serginin, okuduğu nefis bir kitabın tadına siz de varın diye, bin bir dereden su getirir, uğraşır didinir, kelimelerle insanı ikna eder! En sevdiği şey, insanları alıştıkları düz okuma formatlarının dışında farklı yörüngelere çekmek, bunu yaparken de tabiri caizse bubi tuzakları döşeyerek önce sarsmak, sonra da şaşırtmanın da ötesinde “yok artıkk!” dedirtebilmektir! Bakın geçmiş zaman kullanamıyorum onun hakkında!