MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin 2019 seçimlerin de Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayıp Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleme kararı; sadece Türkiye için değil, bölge, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’nın istikrarı, istikbali açısından da çok önemli.
15 Temmuz 2016 işgal girişiminin milletçe akamete uğratılmasından sonra da sömürgeci zihniyet emellerinden vaz geçmedi; içte, milletin şahlanışını perdelemeye, küçümsemeye, sulandırmaya devam etti, ediyor. Dışta ise ABD, Suriye'de dört bin tır silah yardımı yaptığı terör örgütünden yüz bin kişilik bir ordu kuruyor. İran'daki Gezi benzeri olayların hortlatılması, Birleşik Arap Emirlikleri'ne ait savaş uçaklarının Katar'ın hava sahasını ihlal etmeleri, Suudi Arabistan'ın Filistin'i İsrail'e teslime zorlaması, kanlı ve uzun sürecek bir savaşın çok yakın bir zamanda çıkacağının işaretleri. Bu ateşin en güçlü söndürücülerinden biri de Türkiye olduğundan önce Türkiye kuşatılıyor. Menfaatperest siyaset ve bürokrat eskilerinin bu şer planın körükçüsü olmak için sıraya girdikleri bu hengamede MHP'nin bu çıkışı tarihin seyrini değiştirecek çapta bir çıkıştır. Nasıl ki 15 Temmuz'dan otuz sekiz gün sonra ( 24 Ağustos 2016) Fırat Kalkanı harekatıyla terör devleti / koridoru planı bozulduysa MHP, bu destek açıklamasıyla da 2019'u kaos yılı ilan edenlerin de oyunlarını büyük ölçüde bozdu.
Daha dokuz ay önce (16 Nisan 2017)Türkiye, referandumla Cumhurbaşkanı Hükümet modelini kabul etti. Bu süreçte MHP ve Sayın Bahçeli önemli görev sorumluluklar yüklendi. MHP'nin desteği olmasaydı o referandum da olmazdı; Türkiye, zayıf koalisyonlar tehdidinden de kurtulamazdı.2019 sonrası yüzlerce yıllık yolun aydınlık ve güvenli olma ümitlerini artırmıştır.
Türkiye'nin 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra tekrar koalisyon pazarlıklarıyla karşı karşıya kalması toplumda şok etkisi yarattı. 1 Kasım 2015'te seçimlerin tekrarlanmasıyla kriz bir dönem atlatılmış ama tehlikenin gelecek dönem olmayacağının garantisi yoktu. 7 Haziran seçimlerinden sonra terör yandaşları şımardılar. Öyleki 'öz yönetim', 'öz savunma' istiyorlardı; katliamlara başladılar; "Tayyip Erdoğan başkanlık sisteminin gelmesi için ' kontrollü' yaptırıyor." bile dediler(!...)
7 Haziran 2015'ten on üç gün sonra (20 Temmuz 2015) terör örgütü DEAŞ otuz üç vatandaşı Şanlıurfa / Suruç’ta katletti. 1 Kasıma kadar üç ay içinde Ankara Güven Park'ta, Genel Kurmay Kavşağı'nda, İstanbul Vezneciler'de, Sultan Ahmet Meydanı'nda Ankara Garı önünde terör saldırıları peşi sıra geldi. Her defasında da bu saldırıları Tayyip Erdoğan'ın ve hükümetin yaptığı, iftirasını attılar. FETÖ ve kartel medyası; "Sahipsiz Başkent" benzeri manşetlerle bombaların tesir gücünüartırdılar.
Enteresan olan bir durum da şudur: 20 Temmuz Suruçkatliamından sonra Abdullah Gül'ün "Daha öncedikkat çektiğimizkonular bunlar. Ölenlere başsağlığı diliyorum.” açıklamasıdır. Kimin dikkati çekilmiş olabilir ? "Hükümetiuyardık ama önlem alınmadı göz göre göre öldürüldüler" anlamındabir açıklama mıydı? Sonra bu açıklamanın altını dolduracak cinsten açıklamalarıterör yandaşları zaten yapmışlardı. Bugün de aynı...