İsrail, ırkçı politikalarını Batılı ve Körfez’deki müttefikleri eliyle gerçekleştirme peşinde. Bunun için siyasi, ekonomik ve askeri her türlü aracı kullanmaktan geri durmuyor.
1948’de Filistin’i işgalinde yandaşlık yapanlar bugün de değişmedi. Bölgeyi kaosa sürükleme adına kukla devletçikler kurdular. Öyle ki neredeyse her petrol kuyusunun başına bir şeyh oturttular, adını da devlet, emirlik, sultanlık koydular. Siyasi bölünmüşlüğü itikadî bölünmüşlük izledi. Darbeleri, savaşları Siyonist politikaların aparatı olarak kullandılar. Cetvelle çizdikleri sınırlara yenilerini eklemek istiyorlar.
Haydutlaşmış devletler, sömürü düzenlerini koruma adına yeni provokasyonlar peşindeler. Türkiye üzerinde kur üzerinden baskıyı artırmalarının sebeplerinden biri de Türkiye’nin kralın çıplak olduğunu haykırmasıdır.
Afrin Harekatı’nın intikamını almaya çalışıyorlar. Suriye’de terör koridorunu oluşturamayan ABD, Astana ve Soçi süreçlerini akamete uğratmak için katil Esad rejimiyle anlaşıp İdlib üzerinden çok tehlikeli bir provokasyona girişebilir. Bunun sinyallerini veriyorlar. Türkiye, İran ve Rusya’nın gözetiminde oluşturulan güvenli bölgelere yapılacak bir saldırı doğrudan bu devletlere de yapılmış sayılacaktır. Cenevre görüşmelerinin fiyaskoyla sonuçlanmasından sonra özellikle ABD bölgede inisiyatifi tekrar ele almak istiyor. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından sonra BM’de yalnızlaşması onu daha da agresifleştiriyor; sağa, sola saldırıyor.
Bölgede yeni çatışma alanları, yeni göç dalgası oluşturacağı hesabıyla bölgenin demografik yapısını daha da bozarak Siyonist politikalara alan açılacağını hesaplıyorlar. İsrail’in Batı Şeria’da yeni yerleşim kararı alması, Mescid-i Aksa’yı işgal çağrısı, bölgenin durumundan bağımsız değil. İdlib’de oluşan kargaşayı bahane edip İsrail kendi güvenliği adına yeni işgallere girişecektir.
Filistin’in El Fetih ve Hamas arasında bölünmüşlüğü Filistin’i, bölgeyi trajik bir hale getiriyor.25 Ocak 2006’da yapılan seçimlerde Hamas’ın yüzde altmış çoğunlukla seçimi kazanmasını kabul etmeyen başta ABD ve Avrupa bu katliamlardan doğrudan doğruya sorumludurlar. İsrail’in bu durumdan cesaret alarak El Fetih’le Hamas arasında kurulan koalisyon hükümetini tanımaması, Muhammed Dahlan gibi ajan-provokatörlerin fitnesi, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan gibi devletlerin fitneye körükle gitmeleri Gazze’yi toplama kampına dönüştürdü. Mısır’da ilk defa halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin askeri bir darbeyle düşürülmesi, aynı günlerde Gezi olaylarının yaşanması, 15 Temmuz darbe girişimi tek kalemden çıkmış kaos planlarıdır.