28 Şubat darbecileri Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanıyorlar. Hiçbirinde de pişmanlık emaresi yok. Aksine, Kemal Gürüz dahil hepsi de yaptıklarından gurur duyduklarını anlata anlata bitiremiyorlar. Aynen FETÖ de bu taktik üzerinden kendini savunmaya, mahkemeleri yanıltmaya çalışıyor. Bu, cuntanın kendini her şeyin üstünde görmesinden kaynaklanan bir tür ruh hastalığının sonucu olsa gerek. Siyonistler, nasıl ki FETÖ elebaşına Kâinat İmamı unvanı vermişlerse 28 Şubat'ın kudretli generali Çevik Bir'e de 'Dünya ( Kâinat) Lideri' unvanı vermişlerdi. Eğer, 15 Temmuz'da olduğu gibi halk sokaklara, meydanlara çıksaydı, Post Modern darbeciler de halkın üzerine ateş açmaktan çekinmezlerdi.
28 Şubat taciz sürecidir, yaşam tarzına müdaheledir. İkna Odaları, taciz odalarıdır. Peruk takmanın başörtüsü takma sayıldığı, iş ve öğrenim hayatlarının katledildiği süreçtir. 11 Ekim 1998'de saat 11'de " İnançlara Özgürlük İçin El Ele"eylemine katılanların idamdan yarğılandığı süreçte darbe şakşakçılığı yapanların bugün adaleti ağızlarına sakız yaptıklarını ibretle seyrediyoruz. Bu güruh, Gezi kalkışmasında Kabataş İskelesi'nde başörtülü annenin üzerine işeyip sonra da "Hani bunun kamera kayıtları?" diyerek olayı örtbas etmeye çalışmıştı.
Tarihin utanç levhası :2 Mayıs 1999...
TBMM'nin kürsünde nevri dönmüş bir Genel Başkan böyle tehdit ediyordu; başörtülü milletvekilini. Kürsünün etrafını sarıp milletin vekiline yemin ettirmediler, Meclis'ten attılar.
Toplum mühendisleri, kamusal alanları vatandaşa yasaklamışlardı. Adaleti, cunta brifinglerinde katledenler, bugün yürüyen kahraman edasıyla adaleti kendilerine maske yapıyorlar. Milletin o günleri unuttuğunu zannediyorlar.
O melun günleri unutmak ne mümkün!