İŞSİZ sabah uyandığında uzun uzun tavana bakar… Dışardan gelen
sesleri dinler… Önden geçen arabaların uğultusu, uzaktan sokak
satıcılarının sesi, okuldan tüymüş çocukların gürültüsü…
Ama onu en çok bir telefon sesi ya da kapının zili
heyecanlandırır…
Bir haber beklemektedir işsiz…
Bir
haber…
İçindeki sıkıntıya inat, tek tesellisinin yatağından çıkmak zorunda
olmadığını düşünür… Oysa bu; kurulu saatin sesi ile işe yetişmek
için sıcak yataktan çıkmaktan binlerce kat daha acı verir
insana…
Yüzünü yıkasa da olur, yıkamasa da…
Aynaya baksa da, bakmasa da…
O en acı veren şey; ev ahalisi ile kahvaltı masasındaki reçele
elini uzatırken, bunu hak etmediği duygusu
içindedir işsiz… İçinde dolanıp duran
sızı bir an göz pınarlarına ulaşır ve reçelin aslında acı olduğunu
öğrenir…
Hava her zaman kapalı…
Her söz yaralayıcı…
Her dost yabancı…
Ve reçel acı… ★ Ben bilirim işsizi…
Öyle
telefona bakar…
Kaç gündür gökten kapanan fabrikaların, iflas eden işyerlerinin,
konkordatoların, içten çıkartılanların haberleri yağıyor… Toplam
işsiz sayısı 5 milyonu aştı diyorlar…
Altı kişi alınacak kapının önünde üç bin kişinin kuyruğa girdiği
haberler var gazetelerde…
Bir baba kendini asıyor, bir anne çocuğunu parka atıyor, bir işsiz
cinnet geçiriyor, biri kendini yakıyor…
Fabrikalar, atölyeler, çiftlikler, sanayi ve tarım alanları
yerine; ölü yatırımlara, savurganlığa, saraya, uçağa, yağmaya giden
ulusal servetin kaçınılmaz sonucuydu bu, acı çekiyor
işsizler… ★ Kimi zaman kapı zili ya da telefon çalmış gibi
gelir adama… O umutsuzluk, o bekleyiş, o çaresizlik nasıldır
bilemezsiniz…
Hava her zaman kapalıdır, ışıklar her zaman fersiz…
Her söz işsizde yaradır…...