Can Yücel babasını özleyerek büyüdü…
Babası gelsin, onu kucaklasın diye
hep hasta olmak istedi, hepimiz gibi… Ve bir gün “En
çok babamı sevdim” şiirini yazdı:
“Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
*
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hep acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti…
*
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40'ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a,
Bi helalleşmek ister elbet, değil mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
*
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim…”
*
Baba hasretiyle büyüyen çocuğun babası, Atatürk'ün Milli Eğitim
Bakanı Hasan Ali Yücel'di…
Cumhuriyetin kurulduğu yıllardı, okuma yazma oranı yüzde 4… Ankara
Üniversitesi Fen Fakültesi… İstanbul Teknik Üniversitesi… Ankara
Tıp Fakültesi… Devlet Konservatuarı… Devlet Resim ve Heykel Müzesi…
Müzeler Genel Müdürlüğü… Mesleki ve Teknik Okullar…
Tüm bunları cumhuriyete kazandıran adam mutsuzdu, çünkü hâlâ
köylerde okuma yazma bilen yoktu…
*