“Ne iş yaparsın?..”
“Köfteci…”
*
Bak bu daha “onurlu” durdu…
Sokağın köşesinde, üç tekerlekli, teneke borulu mangallı tezgahla,
her gece insanların karnını doyurursun, bir yerde itibarın
vardır…
Gelir karnı aç bir insan der ki:
“Yarım ekmek, soğanlı…”
Gözleri elindedir, bilir ki o el karnını doyuracak bir çaba içinde
gidip gelir… Koca bıçağı ile ekmeği ortasından kesip mangalın
üzerinde dumanları tutan köftelerin üzerine bastırdı mı, seni
önemsiyordur ve o maydanozlar gerçektir…
*
Korku ile yalakalık duyguları arasında zavallıca çırpınıp,
sahtekarlığını gerçek diye yedirmeye kalkmazsın insanlara…
Bitmiş, tükenmiş, refüze edilmiş, aşağılanmış bir mesleğin
kullanılanları olarak şöyle demezsin eline bakanlara:
“Gazeteciyim…”
*
“Salhane”nin koyunlarıyız…
Çoban sopasını salladığında bir o yana, bir bu yana koşuyoruz,
kasap ağılının çaresizleri gibi…
Ve sabah karanlıklarında gelip birisini götürüyorlar aramızdan,
ayıp olmasın diye bir-iki satırla geçiştiriyoruz…
Bu istila karşısında; generallerden, yargıçlardan, işçilerden,
patronlardan, profesörlerden önce, ilk teslim olanlar kimdi biliyor
musunuz?…
Biz…
Gazeteciler…