Yalan söylerken bu işi iyi bileceksin…
– Aynı yalanı ısrarla söyleyeceksin…
– Bağırarak söyleyeceksin…
– Yalanları peş peşe söyleyeceksin, ki dinleyen doğru olup
olmadığını düşünmeye vakit bulamadan, öbürü gelsin…
– Yalanını yakalayana “Yalancı” diyeceksin…
★
Eskiden yalan söylemek daha kolaydı…
Söylerken Google'ı hiç unutmayacaksın…
“Sultan Abdülhamit Han, atına atlayıp Viyana seferine
çıktığında…” diye sofrada biraz üfür istersen…
Ufaklık masanın altına indirdiği cebe bakıp “Padişah
Abdülhamit hiçbir zaman sefere çıkmamış
amca…” der…
Cep telefonları, arama motorları, bilgisayarlarda anında ulaşılan
bilgiler, arşivler yalancıların işini zorlaştırdı…
Olsun…
Sen de yalanlarını tüm bunlardan haberi olmayan cahillere
söyleyeceksin…
Mesela “George Washington da üçüncü hava alanını
istemediği için, PKK ile birlikte bize karşı” de…
George Washington'u yuhalamazlarsa namerdim…
★
Ben yalan söylediğim zaman dudaklarım uzar…
Dudaklarımı tutamam…
Kimisi dizlerini tutamaz, birbirine vurur… Kimisi kulaklarını
tutamaz, kızarır… Kimisi gözlerini tutamaz, anladılar mı diye tek
tek bakar…
Her yerin tutuyorsa, yüzün de kızarmıyorsa söyle…
★
Bu anayasa referandumu mesela, tümüyle yalan üzerinedir…
Önce adı yalan:
“Rejim değişikliği değil, sistem
değişikliği” dediler, Fransızca rejim,
sistemin öbür adı…
Amacı yalan:
Hepimiz biliyoruz ki
bu “Cumhurbaşkanlığı” değil,
meselesi…
Her madde yalan:
Maddelerin kamuoyunun önünde tartışılmasına izin vermediler, çünkü
her birinde gözükenden farklı bir amaç gizli…