Oğlu doğduğunda baba 30
yaşlarındaydı…
Kasabanın hastanesinin önünde bütün gece beklemişti, sabaha karşı
kadınlar “Bir oğlun oldu” haberini
getirdiklerinde merdivenleri koşarak çıkıp bebeğini görmeye gitti,
cebindeki elli liranın yirmisini hademelere bahşiş olarak
verdi…
O günlerde babalar çok hayal kurar…
Bebek kız ise, süslü salonda oyun havası çalar hayalinde, beyaz
gelinlikler içinde gözleri ıslak kızı ile oynar baba…
Oğlansa, önemli birisi olur oğlu, çatısı ve bahçesi olan bir ev
alır babasına…
*
Oğlunu şımartmamak için daha çok o uyurken sevdi…
İpek gibi saçlarını okşadı, eğilip kokusunu içine çekti, üstünü
örttü ve onun hastalıksız, kazasız, belasız büyümesi için dualar
okudu geceleri…
İlkokula başladığı gün, kendi düğünlerinden kalan son bileziği
bozdurup ona çanta, defter, renkli kalemler aldılar…
Ama sıra yüksek öğretime geldiğinde, ne bozduracak altın, ne avuçta
para pul vardı…