Keklikpınarı’ndan Ankara’ya inen yolun iki yanında, ellerinde
bayraklar, bellerinde kamaları, çok azında tüfek, 3 bin atlı vardı…
Çevre tarlalar insan doluydu… Keçeciler, iplikçiler, örgücüler,
yorgancılar, bakırcılar, demirciler, semerciler, çıkrıkçılar,
nalburlar, tiftikçiler, orakçılar, düvenciler, kilciler, tuzcular,
kasaplar, bahçıvanlar, urgancılar, saraçlar, kunduracılar,
terziler, tüm esnaf oradaydı… Seymenler döne döne oynuyorlardı…
Atatürk, Ankara’ya oradan girdi…
Çok duygulanmıştı, yakınındakiler ağladığını gördüler…
★
Şimdiki Genelkurmay Başkanlığı ile TBMM arasındaki kavşak…
AKP belediyeciliği; şehrin her yerine saat kulesi koyuyoruz diye,
Atatürk’ün Ankara’ya girdiği yere de “kol saati” koydular…
Her sabah işe giderken o kol saatini görüyorum… Halk arasında kol
saatinin anlamını burada yazamam…
★
Önceki Pazar…
Herkesin oy kullandığı saatlerde Mansur Yavaş aradı, daha seçilip
seçilmediği belli değildi ama ben tebrik ettim… Bir de “Sizden bir
ricam var” dedim:
“Bu arkadaşlar şehrin en anlamlı yerine kol saati heykeli koydular…
İnsanları daha çok rencide etmeyelim diye görmemezlikten geldik…
Seçilince lütfen onu oradan kaldırın, o günlerin anısına yakışan
bir şey koyun lütfen.”
“Seçilirsem söz” dedi…
Mansur Yavaş “Söz” dediyse…
Sözdür…
★