Samsat köylülerinin bir tek fıkraları vardı; eşek fıkrası…
Birbirlerine hep o fıkrayı anlatır gülerlerdi…
Aslına bakarsanız bizim de tek hikayemiz vardır; sarı ineğin
hikayesi…
Çok iyi biliyorsunuz ama yine de anlatayım…
★
O çayırlıkta inekler-öküzler huzur içinde otlanırlardı… Arada
birbirlerine boynuz dürterlerdi ama ciddi bir dertleri yoktu…
Bir aslan “Bana sarı ineği verin, yoksa hepinizi yerim” diye
çıkageldi…
Aslında aslan, açlıktan kaburgaları sayılan, çelimsizin tekiydi…
İnekler ise besili, güçlü-kuvvetli ve kalabalıklardı…
Ama karşı koymak yerine kıçlarını kaldırmadılar…
★
İnekler toplandılar…
Siz burasını bilmezsiniz; bu gibi sürülerde, inekler öküzlerin
sözüne bakarlar…
Siyaseti iyi bilen öküz dedi ki “Bırakalım ne istiyorsa olsun”…
Sürünün kurmayı öküz, aslanla iyi geçinmenin emeklilikte işine
yarayacağını düşündü “Onun da canı var” deyip çıktı… Sürünün
profesörü niteliğindeki öküz “Bize dokunmasın da” dedi… Medya
patronu olanı “Bir kere vermekle bir şey olmaz” görüşündeydi…
Sürüde adalet dağıtmakla görevli öküz “Bir şey olmamış gibi
yaparız” demekle yetindi… Diğer aydın öküzlerden “Yetmez ama evet”
diyen de vardı, “Bana dokunmayan bin yıl yaşasın” diyen de…
Sonuçta sarı ineği verdiler…
Ve aslan sarı ineği yedikten sonra, her gün bir inek istedi, tüm
inekleri yiyinceye kadar asla durmadı…
Son öküz o ünlü lafı söyledi işte:
“Sarı ineği vermeyecektik…”
★