Biz sizin ne “kalkışmanızdan”, ne
de “demokrasi zaferinizden” bir şey
anlamadık…
Çünkü bizim “kalkışmamızda” kurşun
olmaz…
Marş olur…
Şiir olur…
Mizah olur…
Karanfil olur…
*
Sizin “demokrasinizden” de bir şey
anlamadık…
“Demokrasi zaferi” diye boğaz kesmek olmaz
bizde…
Kendisine kurşun sıkan polis yaralandığında, sırtlarına alıp
hastaneye yetiştirdi delikanlılarımız…
Çocuklarımız
gerektiğinde “Demokrasi” diye öldüler,
ama yine de “Demokrasi zaferidir” diye
öldürmediler…
*
Niçin birbirinizi kovalıyorsunuz, anlayamadık…
Kimisi uçakta kaçmak ile inmek arasında havada turalıyor… Kimlisi
gizli gizli tüyüyor… Kimisi helikopterle kaçıyor… Kimisi ormanda
gizleniyor… Kimisi Yunanistan'da…
Ya o kaçıyor, ya bu kaçıyor…
Bizde kaçmak yok…
“Duran adam” vardır…
*
Cami bizde de vardı…
Camide yaralılarımızı tedavi etti genç doktorlarımız… Genç
insanlar, kimse ölmesin diye Allah'ın evine sığınmışlardı…
Bir gerçek din adamı imam, kapıları açmıştı hiç tanımadığı
çocuklarına…
Bizde cami gibi bir kutsal mekanın minaresinden “savaş
çağrısı” olmaz…
*
“İdam gelsin” diyorlar…
Bir yağlı ipiniz, bir de sehpanız eksikti…
Nitekim yağlı ipi olan
bir “darağacı” yapıp kamyonetin üzerinde
sokak sokak gezdirmeye başladılar, asacak adam bulmak kaldı….
İyi mi?…
Biz; ağacın çiçeklisini, yapraklısını severiz…
“İdam ağacı” olmaz bizde…
*
Bizim başkaldırımız da demokrasimizde de sizinkilere
benzemez…
Linç olmaz…
Satır olmaz…
Pala olmaz…
Boğaz kesmek olmaz…