Dünyadaki ticari ve finansal işlem hacminin her geçen gün
artarak doğuya doğru kaydığı bir yüzyılda yaşıyoruz. Yeni ekonomik
dünya düzeninde doğu ülkeleri ve pazarları eskisinden çok daha
büyük önem arz ediyor. Başta batı ülkeleri olmak üzere dünyadaki
birçok ülke artık bu coğrafyaya karşı çok daha yoğun ve akılcı bir
strateji izliyor.
Bugün Çin'e önemli bir seyahat gerçekleşiyor. Türkiye'den en üst
düzeyde gerçekleşecek olan seyahatte resmi heyete işadamlarının da
katılımıyla tarafları yoğun bir program bekliyor. Ziyaret
kapsamında enerjiden savunma sanayisine ekonomiden telekoma birçok
alandaki konu başlıkları gündeme gelecek. İki ülkenin bu seyahat
sonucunda ortaya koyacağı neticeler ve atacağı adımlar gerçekten
önemli.
Ama enteresan bir şekilde birileri tarafından özellikle son bir
ayda bu ziyaretin iptal edilmesi için (tıpkı mart ayındaki İran
seyahati gibi) ciddi bir kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. Neyse ki,
her iki tarafın aklıselim siyaseti bu önemli ziyareti provokatif
manevralara kurban etmemiştir.
Bu bölgede yer alan ve satın alma gücüne göre 2014 sonu
itibariye dünyanın en büyük ekonomisi olan Çin gibi bir
ülkeden bahsediyoruz. Kimse Türkiye'den bu ülkeyi yokmuş farz
ederek ticari ve ekonomik ilişkilerini geliştirmemesini beklemesin.
Hele ki Batı medeniyetinin tamamından daha eski bir dostluk ve
komşuluk ilişkisine sahip bir ülke olarak Türkiye'nin en az diğer
ülkeler kadar Çin ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirme
hakkı vardır. Ama eski Türkiye'den önemli bir farkla. O da
Türkiye'nin 13 yıldır her devletle kurmaya çalıştığı, samimiyet ve
güven üzerine inşa edilmiş kazankazan ilişkisidir.