Bu tablo bize geçen asır olduğu gibi günümüzde de küresel
siyasetin en önemli faktörünün yine enerji kaynaklarına hâkimiyet
olacağını gösteriyor.
Zira büyük güçlerin yükselişi veya düşüşü ile yeni ittifakların
kurulması ve bu bağlamda savaşların ana lokomotifi her zaman enerji
kaynakları oldu.
Çünkü güçlü bir devlet olmanın yolu enerji sorununu çözmekten
geçiyor. Ve modern tarihteki her tür uluslararası düzenin enerji
kaynaklarına göre dizayn edildiğini unutmayalım.
1859'da ABD'nin Pensilvanya eyaletinde açılan ilk petrol kuyusundan
sonra küresel güç dengesi dramatik şekilde değişmeye başladı.
Özellikle 1908 yılında İngilizlerin İran'da ilk petrol kuyusunu
faaliyete geçirmesiyle birlikte yeni bir çağın da kapısı
aralandı.
1911'de Denizcilik Bakanı olan Winston Churchill, Alman
gemilerinden daha hızlı olsun diye İngiliz gemilerinin yakıtını
kömürden petrole çevirdi.
Bu karar, dünya üzerinde günümüze kadar devam eden ve şu an maruz
kaldığımız bir çok felaketin işaret fişeğidir aynı zamanda.
İngiltere'nin Galler'den kömür yerine İran'dan petrol akışına
öncelik vermesinden sonra bir bütün olarak İslam dünyası Batı'nın
boy hedefi haline geldi.
I. ve II. dünya savaşlarının asıl nedeni de Churchill'in kömürden
petrole geçiş tercihidir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra da enerji
temel alınarak küresel sistem yeniden inşa edildi.