Okyanus ötesi odakların FETÖ eliyle 2010'da Türkiye siyasetini kaset skandalıyla dizayn etmesine benzeyen bir süreç şimdi çok daha kapsamlı bir şekilde hem ABD iç politikasında hem de küresel çapta devreye girmiş durumda.
Zaman ayarlı Epstein skandalı, Donald Trump'ın 17 ay sonra ikinci kez seçilmesini isteyen güçler ile onu devirmek isteyen kesimlerin savaş baltalarını çektiği bir dönemde patlatıldı.
Vanity Fair dergisi Epstein'in ölümünün seçim öncesi Trump'a hayati avantajlar sağladığı kanaatinde.
Skandal ile ilgili olarak Trump rakiplerini, rakipleri de Trump ve çevresini suçluyor.
Oysa her iki kesim de yanlış yere bakıyor. Zira her iki çevreyi de yönlendiren savaş lobisi güdümündeki 'siyonist-evanjelik' odaklara bakmak lazım.
Haliyle, savcıların 'seri seks avcısı' dediği 66 yaşındaki Epstein'ın 10 Ağustos'ta hücresinde ölü bulunması kimseyi şaşırtmadı.
Çünkü reşit olmayan kız çocuklarını istismar etmek, onları nüfuzlu kişilere pazarlamak ve cinsel amaçlı insan kaçakçılığı yapmakla suçlanan milyarder işadamının dosyasındaki 'malzemeler' asıl bundan sonra kullanılacak.
Zira herkeste Epstein'ın sırları elde edildikten sonra infaz edildiği görüşü hâkim. Hatta ölümümün düzmece olduğunu ileri sürenler bile var.
İddialar o kadar ses getirmeye başladı ki FBI komplo teorileri dediği her iddiayı terör suçu kapsamına alan bir yasa hazırlığına soyundu bile.
Böylece gerçekler sansürlenecek.
Epstein'in 'Lolita Ekspres' diye anılan özel jetinde Bill Clinton, Woody Allen, Victora's Secret'ın patronu Lex Wesner ile Suudi ve Körfez ülkelerinden yığınla prens ağırlanmış.
Epstein'i daha önce ada- letten kurtaran kişi ise Trump'ın avukatı da olan Alan Dershowitz.
Ayrıca Epstein'la anlaşma yapan Trump'ın Çalışma Bakanı Alex Acosta tepkiler üzerine 12 Temmuz'da istifa etti.
Epstein'a kızları getiren 'madam' olarak anılan Ghislaine Maxwell'in ise Prens Andrew'un kankası ve İngiliz Sarayı'nın müdavimlerinden olduğu ortaya çıktı. *** Epstein skandalının jeo-politik sonuçları daha şimdiden kendini göstermeye başladı bile.
Öncelikle ABD'nin İran, Çin, İsrail ve Körfez politikasına ihtiyatlı yaklaşan İngiltere'nin Prens Andrew kozuyla hizaya sokulması dikkat çekiyor.
En keskin başarı ise Trump'ın bir işaretiyle Boris Johnson'ın bir kaç ay içinde başbakan olmasıdır.
Nitekim Keşmir ve Hong Kong krizleriyle Çin kuşatmasına dâhil edilen Johnsonlu İngiltere tıpkı Tony Blair dönemindeki gibi ABD'nin 'en sadık finosu'na dönüştü yine.
Ayrıca Epstein arşivi, Yüzyılın Anlaşması'na şerh koyan kimi Körfez ülkelerinin başı üzerinde şimdiden Demokles'in Kılıcı gibi sallanmaya başladı.
Her şey 1997 yapımı Başkan'ın Adamları (Wag the Dog) filmindeki gibi ilerliyor. Filmde yaklaşan seçimler öncesi cinsel tacizle suçlanan ABD Başkanı'nın kazanması için kurmaca bir savaş senaryosu ile gündemin nasıl değiştirildiği anlatılıyor.
Filmde bir skandalı perdelemek için savaş açılmıştı.
Şimdi ise tersi yapılıyor.
Siyonist-evanjelik lobi, cepheden kaçan İngiltere ve Körfez ülkeleriyle küreselcilere karşı skandallar dosyasını açıyor.