Ortadoğu'nun geleceğini karartacak DEAŞ sonrası yeni bir küresel projeyle karşı karşıyayız. Erbil'in referandum kararı, barındırdığı potansiyel kaos riski nedeniyle herkesi alarma geçirmiş durumda. Özellikle 'küreselci Sorosçular'ın bölgeyi nasıl bir kanlı karmaşaya sürüklemek istediğini en iyi gören ülkelerden biri de Rusya.
***Zaten Kremlin'e kritik önem vermeleri bu yüzdendi.
Erbil, İsrail ve ABD triosu, Rusya lideri Vladimir Putin'i
yanlarına çekmek için neredeyse bütün kozlarını masaya sürdü. İlk
olarak 23 Temmuz'da MOSSAD heyeti ile Soçi'ye giden İsrail
Başbakanı Benyamin Netanyahu devreye girdi.
Ancak Netanyahu'nun Putin'i Suriye ve Irak politikasını Kürtler
lehine değiştirip Türkiye ve İran aleyhine bir pozisyon alma
konusundaki ikna çabası sonuçsuz kaldı. Bu girişim atıl kalınca gaz
anlaşması gibi 'cazip ihaleler' ile Kremlin'i etkileyebilecek 'özel
isimler' tedavüle sokuldu.
Hazirandan bu yana ABD'de referanduma destek faaliyetleri için
1.5 milyon dolar harcayan Barzani yönetiminin en büyük silahı ise
lobici Paul J. Manafort oldu.
Washington, Moskova ve Pekin'de güçlü bağlantılara sahip olan
Manafort, referandum kampanyasının direktörü seçildi. Zira Manafort
hem Putin'e hem ABD Başkanı Donald Trump'a hem de Çin lideri Şi
Jinping'e yakınlığıyla öne çıkan bir isimdi.
Putin'in Ukrayna'daki 'jokeri' olarak bilinen Manafort, 2016'dan
geçen ağustosa kadar Trump'ın seçim kampanyasının da başındaydı.
2010-14 arasında Ukrayna Cumhurbaşkanı olan ve sonra Rusya'ya
kaçmak zorunda kalan Kremlin yanlısı Viktor Yanukoviç'in akıl
hocalığını yapan Manafort, şu sıralar Çin'in Asya Altyapı Yatırım
Bankası'nın akil adamlarından biri konumunda.
Ancak şimdi Rusya bağlantısı nedeniyle ABD'li Özel Savcı Robert
Mueller tarafından soruşturuluyor. Manafort özellikle de geçen
temmuzda Rusya'nın eski ABD elçisi Sergey I. Kisilyak ile Trump'ın
Adalet Bakanı Jeff Sessions arasındaki tartışmalı buluşmayı
ayarladığı için mercek altında.