Türkiye'de cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin 3 Kasım
2019 yerine 24 Haziran'da yapılması kararı, Batı'da ve onun
taşeronu odaklarda kelimenin tam anlamıyla soğuk duş etkisine yol
açtı. 2019'a yönelik sabotaj ve provokasyonları ağır darbe alan şer
ekseni, sersemlikleri geçince yavaş yavaş tepkilerini de göstermeye
başladı.
İlk çıkış yine haddini aşan ABD'den geldi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, "Türkiye'deki erken
seçimlerin adil ve şeffaf bir biçimde yapılacağından endişeliyiz"
açıklamasında bulundu. Ülkemizdeki her iyi gelişmeden dolayı krize
girmeleri bizi şaşırtmıyor doğrusu. Üstelik vesayet dönemlerini
çağrıştıran bu küstah ifadelerin devri de çoktan geçti.
Zira ABD'nin Türkiye nezdindeki statüsünün artık 'Yalova kaymakamı'
düzeyinde olduğunu dünyada bilmeyen yok.
Erken seçim kararıyla etekleri tutuşan Avrupa'da ise ilk panik
işaretleri Almanya ve Avusturya'dan geldi.
Türk siyasilerin kampanya için ülkelerine gelmelerini istemeyenler
kervanına dün Hollanda da katıldı.
Devletlerinin ideolojik aygıtı gibi çalışan Batılı medya organları
ise erken seçim kararının ilan edilmesinden sonra ağız birliği
etmişçesine üç gündür 'Erdoğan gücüne güç katacak' teranesini
dillendirmeye başladı.
Onların "Erdoğan'ın gücü" dedikleri şey aslında "bu halkın, bu
ülkenin ve Türkiye'nin gücüdür..."
Asıl korkuları ise vesayet döneminin kapanacak olmasıdır. Çünkü
onlar da iyi biliyor ki, 24 Haziran'dan sonra Sayın Erdoğan ile
sembolleşen Yeni Türkiye, resmen vücut bulacak.
Travmalarının gerçek nedeni bu!
Oysa ülkemize dair endişesini dile getiren Amerikan yönetimi
önce kendi ülkesi için kaygılanmalı. ABD'de 6 Kasım'da ara seçimler
var. Temsilciler Meclisi'ndeki 435 sandalye ile Senato'daki 100
koltuktan 35'i için sandık başına gidilecek.
ABD Başkanı Donald Trump ile derin devlet destekli Demokratlar ve
Sorosçu küreselciler arasındaki kıyasıya rekabet daha da kızışacak
gibi görünüyor.
Analizlerde, 'çalışan kesimlerin Amerikan rüyası tam bir kabusa
dönüşüyor' kanısı hakim.
Dışarıda Rusya, Çin, İran ve Türkiye karşısında zorlanan Amerikan
yönetimi içeride de had safhaya ulaşan sistem krizi ile karşı
karşıya.
Ekonomik piramidin en altındaki unutulanların seçtiği Trump'a
'derin devlet oligarşisi' adım attırmıyor.
Akademiden iş dünyasına medyadan eğlence sektörüne kadar hemen her
alanda kutuplaşma had safhada.
Kültürel, siyasi ve ekonomik aşiretlerin savaş alanına dönen
ABD'de gelecek kaygısı giderek derinleşiyor.
Batılı halkların, vahşi ve yırtıcı kapitalistlerden kendilerini
korumak için daha büyük ve yeni ırkçı barbarları seçmek dışında
başka bir seçeneği yok.
Columbia Profesörü Mark Lilla bu kaotik tabloyu, "Amerikan
liberalizmi ahlaki panik içinde" diye özetliyor.
Jonah Goldberg ise bu ay yayımladığı "Suicide of the West/Batı'nın
İntiharı" adlı kitabında Atlantik dünyasının mevcut siyasi,
ekonomik ve kültürel krizini, 'liberal faşizmin sonuçları' şeklinde
tanımlıyor.
Sözün özü; ABD ve Avrupalı siyasilerle onların laf ebesi
gazetecileri, "Erdoğan bizi gafil avladı" diye dövüneceğine önce su
almaya başlayan gemilerini kurtarmaya baksınlar!