Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin küresel düzeyde yol
açtığı siyasi çalkantı giderek jeo-politik kırılmalara doğru
ilerliyor. Bu nedenle bütün gözler 2 Ekim'den bu yana Türkiye'nin
üzerinde.
Özellikle Başkan Erdoğan'ın önceki gün TBMM'de yaptığı tarihi
konuşma büyük yankı uyandırdı. Dünya Kaşıkçı olayında Türkiye'nin
siyasi ve ahlaki tavrını alkışlarken Başkan Erdoğan'a yönelik
uluslararası teveccüh de bir kat daha arttı.
En çarpıcı değerlendirme ise Bloomberg yazarı Marc Champion'dan
geldi. 'Özgür dünya lideri' iddiasındaki Donald Trump'ın sinik ve
bezirgân tutumu ile Kaşıkçı ve ailesi için adalet arayışındaki
dünyanın vicdanı haline gelen Erdoğan'ın güven ve itimat telkin
eden yaklaşımını karşılaştıran Champion, "Türkiye'nin Kaşıkçı'ya
dair çıkışı dünya düzeninin değiştiğinin göstergesidir" yorumunda
bulundu.
Sayın Erdoğan'ın konuşmasından sonra dünya medyasında öne çıkan
diğer dikkat çekici başlıklar ise şöyleydi...
"CNN: Erdoğan tüm kozları elinde tutuyor", "El Cezire: Trump ancak
cinayetten üç hafta sonra Veliaht'ı işaret edebildi", "The
Guardian: Veliaht'ın kaderi Erdoğan'ın elinde", "The Time: Krizi
bitirmenin en kolay yolu baş belası Prens'in görevi bırakması",
"Independent: Erdoğan yetenekli bir siyasetçi", "ABC: Erdoğan kriz
başladığından bu yana hiçbir yanlış adım atmadı..."
Türkiye'ye ve Erdoğan'a dair analizlerden çıkan sonuçları şu
şekilde özetlemek mümkün...
Dış politikasını 'insani ve ahlaki değerler' yerine 'petrol, silah
satışı ve İsrail' üzerine kuran ABD yönetiminin yaşadığı çöküş,
Kaşıkçı cinayetiyle birlikte tamamen deşifre oldu.
Dolayısıyla Kaşıkçı'nın katledilmesi ABD'nin Ortadoğu'daki
siyasetinin de ölümü olarak görülüyor.
Bunun en açık kanıtı da Türkiye, Rusya ve Çin'in küresel siyasette
artan ağırlığıdır. Görünen o ki Kaşıkçı cinayeti, jeo-politik
anlamda Arabistan'ın ABD'den uzaklaşmasını daha da
hızlandıracak.
Zaten reel-politik veriler Suudileri, yeni dönemde ABD yerine
Rusya, Çin ve Türkiye ile yakınlaşmaya zorluyordu. Nitekim
Suudilerin petro-dolar sisteminden kurtulmaya çalışması Kaşıkçı
krizinden çok önce başlamıştı.
Zira Riyad, günlük ihraç ettiği 10 milyon 700 bin varillik petrolün
8 milyon varilini Çin'e satıyordu. Şartlar, bu satışın artık dolar
yerine yuan üzerinden yapılmasını dayatmıştı.
OPEC'te ise Rusya ve Arabistan öteden beri ortak strateji
izliyordu. Hatta S-400 füzeleri almaya hazırlanan Riyad'ın Ruslara
üs verme seçenekleri bile masadaydı.
Türkiye'ye gelince... Kaşıkçı krizinden sonra Suudilerin BAE, Mısır
ve İsrail ile oluşturduğu Türkiye karşıtı cephede derin bir kırılma
bekleniyor.
Haliyle Türkiye'nin Ortadoğu vizyonu önündeki ABD ve Suudi kaynaklı
bütün engeller kökten dönüşecek. Bu da bölgesel vesayet sisteminin
sona ermesi anlamına geliyor.
İşte Başkan Erdoğan'ın küresel çapta takdir toplayan Kaşıkçı
krizinde izlediği siyaset yanında Suriye başta olmak üzere Katar,
İran, Filistin, Rusya ve Çin'e yönelik devreye soktuğu ezber bozan
stratejiler de dünya düzenindeki yapısal dönüşümün işaretleri
olarak okunuyor.