Türkiye, Fırat'ın doğusu için geri sayımın başladığı bir süreçte
Suriye'nin geleceğinin masaya yatırıldığı tarihi bir zirveye ev
sahipliği yaptı. Deyim yerindeyse dünyanın nabzı dün İstanbul'da
attı. Rus, Alman ve Fransız liderleri Vahdettin Köşkü'nde ağırlayan
Başkan Erdoğan, bir kez daha uluslararası medyanın odağı oldu.
Yorumlarda, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın da
hazır bulunduğu zirvenin bir bakıma Astana süreciyle başlayan
bölgesel geleneği, küresel bir norma dönüştüreceğine dikkat
çekildi. İdlib'de kalıcı ateşkes başta olmak üzere Suriye'nin
yeniden inşasında siyasi çözüm seçeneklerinin görüşüldüğü
toplantıda en çok merak edilen konu ise ABD'nin neden masada
kendine bir sandalye bulamadığıydı.
Yıllarca liberalizm, serbest piyasa, insan hakları, demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi değerlere dayanan bir siyasetin havariliğini yapan ABD'nin bütün tezleri yıkıldı. Foyası ortaya çıkan ABD'nin artık kurulan yeni dünyaya dair söyleyecek bir şeyi de kalmadı. Zira dünyanın gerçeklerine değil de Siyonist paranoyalara ve Evanjelik mitlere dayalı bir savaş yürüten ABD'nin gündeminde müzakere ve uzlaşmaya yer yoktur. Ancak realitelere dayalı mücadelelerde taraflar masaya oturabilir. İsrail ve Suudilere dayalı teolojik obsesyonla malul ABD ile 'barışmak' imkânsızı istemektir. İşte ABD'nin İstanbul'daki masada kendine yer bulamamasının asıl nedeni onun Suriye'yi ve bölgeyi parçalamaya yönelik bu obsesif 'Siyonist-Haçlı Evanjelizmi'nden kendini kurtaramamasıdır. *** Aklı başında bütün analizciler ABD'ye artık 19. yüzyılda çöküşe geçen Büyük Britanya refleksiyle davranıp küresel şartlara ayak uydurmasını tavsiye ediyor. Çünkü ABD'nin Soğuk Savaş sonrası kurduğu ittifaklar sistemi çöktü.
Yani Batı Avrupa, Doğu Asya, Sovyet coğrafyası ve Ortadoğu'da Amerikan emperyal çıkarlarına hizmet eden 'deniz aşırı denge/offshore balancing' dönemi geride kaldı. Bu yüzden kendine makul bir müttefik bulamayan ABD'nin yeni yol arkadaşları sadece gazetecileri vahşice katleden prensler ile FETÖ ve PKK/YPG gibi terör örgütlerinden oluşuyor. Ronald Reagan'ın özel danışmanlığını yapmış Doug Bandow, National Interest'daki yazısında Katar işgalini önleyen Türkiye'yi bölgede bir istikrar burcu olarak işaret ederken İran, Yemen ve Suriye'de savaş isteyen ABD ve küçük ortaklarını ise Ortadoğu'daki asıl istikrarsızlık unsurları diye niteliyor.
Dolayısıyla ABD'nin tek kutuplu dünyadaki tekelinin sona ermesi bölgeye barış ve huzur getiriyor. Suriye'deki 7 yıllık savaşı bitiren İstanbul'daki zirvede ABD'nin olmayışını dünya kamuoyu işte bu nedenle istikrar sağlayan 'yeni küresel tablo' diye alkışladı.