Yeni bir dünyanın kıyısındayız. Her yerinden çatırdayan beş
asırlık Batı hegemonyası son dönemlerini yaşıyor. Farklı kıtalarda
yeni güç merkezleri yükseliyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu çok kutuplu süreci 'Batı
Sonrası Dünya Düzeni/Post-West World Order' diye niteliyor.
Sadece Rus Bakan değil neredeyse Doğulu ve Batılı bütün analizciler
son on yıldır çok merkezli bir küresel yapıya doğru ilerlediğimiz
kanısındaydı.
Bu anlamda dünyanın gidişatını en iyi okuyan ülkelerden olan
Türkiye, yeni döneme yönelik siyasi ve ekonomik önlemlerini peşi
sıra hayata geçiriyor.
Kimi akademisyenlerin Çin ile birlikte Türkiye'yi Batıdışı
modernleşmenin yıldızı diye sembolleştirmesi boşuna değil. Ekonomik
büyümesini sürdüren Türkiye şimdi de siyasi seferberlik
mücadelesini zaferle noktalayarak Başkanlık Sistemi'ne geçti.
Atlantik dünyasının terör, darbe ve mali operasyonlarla Türkiye'yi durdurma çabaları akamete uğratıldı.
Bu anlamda 24 Haziran, 1099'da Haçlıların Kudüs'ü aldıkları gün olan 15 Temmuz'da ülkemizi işgal etmeye kalkan emperyal güçlere karşı verdiğimiz destansı direnişin son merhalesiydi.
Batı medyasının da işaret ettiği gibi bu zaferle aslında Yeni Türkiye'nin kuruluşu da fiilen ilan edilmiştir. *** Yeni dönemde devreye girecek olan Başkanlık Sistemi ile birlikte milli irade tek merkezde toplanacaktır.
Zira küresel siyasetin grameri olarak Başkanlık Sistemi, çağlar boyunca halk kitlelerinin aradığı biricik adalet olmuştur.
Firdevsi, güçlü bir ülke olmanın yolunu Şahname'de "Adalet, Taç'tan daha evvel ve daha üstündür" sözleriyle dile getirir.
Pendname, Kabusname, Siyasetname, Leviathan, Devlet, Kelile ve Dimne, Kutadgu Bilig, Şahname ve Pançatantra gibi Doğu ve Batı'ya ait birer siyasi ve ahlaki başyapıt sayılan bütün eserlerde tarif edilen devlet yapısı aslında başkanlık sisteminden yani güç ve otoritenin etkili ve adil kullanımına çağrıdan başka bir şey değildir. *** Gerçekten de nasıl ki doğal yaşam su, hava, ateş ve topraktan oluşuyorsa toplumsal yaşamı organize eden yegâne siyasi otorite konumundaki devletin de tabi olduğu adalet, istikrar, erdem ve ahlak gibi vazgeçilmez kanunlar vardır.
Unutmayalım ki çağdaş bütün büyük devletler kendi kültürel ve tarihi yapılarına uygun birer başkanlık sistemi ile idare ediliyor.
Çünkü tek merkezde toplanamayan güç dağılarak işlevsizleşir.
Nitekim günümüzdeki küresel veya bölgesel aktörlerin en önemli avantajı Pers, Roma, Moğol ve Osmanlı gibi siyasi otoriteyi 'bir kurum, kurul veya kişi'de hızlı ve etkili şekilde kullanabilmeleridir. *** Örneğin ABD, Fransa, Brezilya ve Güney Kore gibi liberal demokrasilerde güç Başkan'da toplanıyor.
Sosyalist Çin'de güç Şİ Cinping ile temsil edilen politbüroda, otoriter sistemle yönetilen Rusya'da güç Vladimir Putin ile sembolize edilen Kremlin'deki çekirdek bürokraside, monarşi ile yönetilen İngiltere'de güç Kraliçe'de, teokrasi ile idare edilen Vatikan'da güç Papa'da ve Şintoist/ Budist Japonya'da ise güç İmparator'da toplanıyor.
Burada, İslami rejim ile yönetilen İran'daki Velayet-i Fakih diye bilinen ve Ruhani Lider'e dayanan yönetim tarzını da bir tür Başkanlık Sistemi şeklinde görmek gerekir.
Özetle, eskiden olduğu gibi günümüzde de farklı tarih, coğrafya ve kültürlerde merkezdeki siyasi gücün en etkin şekilde sevk ve idare edildiği sistemin Başkanlık olduğunu görüyoruz.
İşte Türkiye, kendi şartlarına göre geliştirdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile giderek ete kemiğe bürünen çok kutuplu dünyanın en sağlam burçlarından biri olacaktır.
Böylece Anadolu coğrafyası, eskiden olduğu gibi yeniden küresel bir medeniyete ve çekim merkezine dönüşecektir.