Haçlılar'ın Kudüs'ü 1099'da işgal ettikleri gün olan 15
Temmuz'da ülkemize saldırdılar.
ABD ve Avrupa'nın organize ettiği işgal girişimi eğer başarılı
olsaydı FETÖ'cü darbeciler on binlerce insanımızı yargısız
infazlarla katledecekti.
Ve 16 Temmuz sabahı, iki asırdır milletimizin kanını emen o sadist
vesayet sistemi yeniden semirmeye başlayacaktı.
Ancak Sayın Erdoğan'ın çağrısıyla sokaklara dökülen Türk milleti,
tarihi bir destan yazarak işgalcilere bu fırsatı vermedi.
Zira tarihte liderleri boyun eğmedikçe bir milletin asla teslim
alındığı görülmemiştir.
Zaten Reis'teki ve ona ölümüne destek veren milletimizdeki bu
akıncı ruhu olmasaydı 15 Temmuz FETÖ'cüleri ve Batı'yı hezimete
uğratan destansı bir devrime de dönüşemezdi.
Şayet Sayın Erdoğan halkını terk edip can derdine düşseydi, emin
olun emperyalist güçlerin düğmesine bastığı 'fettuşi robotlar'
geleceğimizi çoktan esir almıştı.
Bu organize darbenin kurmay karargâhında ABD ve Avrupalı devletlerden oluşan müstemlekeci akıl vardı.
Darbe sürecindeki Batılı yayınlara ve ABD'nin sinik tavrına bakınca bu işgali kimin koordine ettiği ayan beyan görülüyor.
Yoksa daha darbeciler harekete geçer geçmez ABD elçiliği Washington'a "Turkish uprising/ Türk intifadası/Türk halkının ayaklanması başladı" diye 'beklenen muştuyu' uçurur muydu?
Ayrıca darbenin ilk saatlerinde sırra kadem basan Beyaz Saray, ancak rüzgar değişince "seçilmiş hükümetin yanındayız" teranesini geveleyebildi.
Ardından da ABD Dışişleri Bakanı Kerry adeta hayıflanarak, "Darbe çok parlak bir şekilde planlanmış ve uygulamaya geçmiş gibi görünmüyor" açıklamasında bulundu. *** Evet, işgalin çok uluslu bir Haçlı saldırısı olduğu ve önceden planlandığının en büyük kanıtlarından biri de Batılı medyanın darbe gecesi devreye soktuğu yoğun kara propagandaydı.
Arap medyası ve İslam ülkeleri, "Türkler, vatan ne demek iyi biliyor!" diye coşku ve gıptayla direnen halkımıza destek verirken Haçlı medyası "Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya'dan sonra İngiltere'den de sığınma talebinde bulundu.
Uçağı Berlin yolunda" diye kirli manşetler atıyordu.
Nitekim Batılı medya daha işgal girişiminin ilk dakikalarından itibaren milli iradeyi rehin almaya çalışan darbecileri övgüye boğdu.
Tıpkı Mısır'da olduğu gibi darbeyi bir 'milli kalkışma' ve 'otoriter Erdoğan yönetimine halkın isyanı' şeklinde sundular.
Fakat darbecilerin başaramayacağı anlaşılınca Batılı medya bu kez hep bir ağızdan "Bu bir tiyatro", "Nazilerin piyesi" ve "Erdoğan gücünü şimdi daha da pekiştirecek" diyerek ağlaşmaya başladı hemen.
Bu kirli medyadan demokrasi destanı yazan kahraman milletimize tek satır da olsa bir övgü cümlesi göremedik.
Göremezdik de!
Çünkü milletimiz o gece sadece FETÖ'cü darbecileri değil ülkemize saldıran Batı'yı da devirmişti. *** İşte bu yüzden Türkiye'nin 15 Temmuz'da sergilediği destansı refleks Batı'nın bilinçaltındaki 'Türk tehlikesi' sendromunu yeniden tetikledi.
Böylece 'ehlileştirdik' dedikleri Anadolu'nun geçen yüzyılda İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya'ya karşı verdiği ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışıyla kesintiye uğrayan mücadelesi ve Lozan Anlaşması ile rehin alınan iradesi artık zincirlerini kırdı.
Türkiye'nin asabiyetini hesaba katmayan Batı dünyası, milletimizin Çanakkale ve Kut'ül Ammare'yi aratmayan direniş ruhuyla bir kez daha hezimete uğradı.
Ezan ve salalarla sokağa dökülen bu millet, darbeye yeltenen FETÖ'cülere ve onların Batılı hamilerine unutamayacakları bir darbe indirdi ve daha da indirecektir.
Bu anlamda 15 Temmuz her açıdan bir milattır.
Zira Yeni ve Büyük Türkiye için asıl mücadele şimdi başlıyor.