İnsanoğlu için olduğu kadar ülkeler ve devletler için de umutsuz
bir çabadan daha kahredici bir ceza yoktur.
Bunun en zalim örneği mitolojik kahramanlardan Sisifos'un maruz
kaldığı içler acısı durumdur.
'Yunan tanrıları'nın verdiği hüküm gereği Sisifos, kucağındaki
kayayı yara bere içindeki elleriyle Olimpos dağının tepesine
çıkarmaya mahkum edilmiştir.
Tam doruğa ramak kala 'tanrıların' itmesiyle Sisifos'un kucağındaki
kaya birden aşağı yuvarlanır. Dağın eteğindeki uçuruma inen
Sisifos, zirveye ulaşmak için kan ter içinde kayayı yeniden
kucaklar.
Sonu gelmeyen bu işkence her gün tekrarlanır. İşte Sisifos'un maruz
kaldığı bu trajedi, günümüzün emperyal aktörleri tarafından 'siyasi
sisifizm stratejisi' adı altında hemen herkese dayatılıyor.
Hem de sadece bir kişiye yönelik olarak değil Batı dışında kalan
onlarca ülke ve oralarda yaşayan milyarlarca insana ayırım
gözetilmeden kolektif bir biçimde uygulanıyor bu korkunç ceza.
Çünkü ülkemizin kendi iradesiyle yolunu çizmesine tahammül edemiyorlar.
Rusya, Çin ve son aylarda Almanya ile geliştirdiğimiz otonom ilişkiler en çok da vesayet altındaki eski Türkiye'ye alışmış olan ABD'yi çıldırtıyor.
Zira, Başkan Erdoğan'ın da veciz bir şekilde ifade ettiği gibi "Eskiden kolayca köşeye sıkıştırılabilen, Avrupa'da ve Amerika'da rüzgâr esse nezle olan bir Türkiye vardı."
Daha önce ülkemizin ekonomisini 3-5 milyar dolarlık operasyonlarla krize sokan Amerikan yönetimi şimdi 100 milyarlık manipulasyonlara başvurmasına rağmen istediği sonucu alamıyor.
Nitekim İdlib'de emperyal senaryoları akamete uğratan Türkiye bu kez Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar uzanan bölgedeki 'terör koridoru' tezgâhını bozma yolunda adımlar atıyor. *** Bu bağlamda ülkemizin istiklal ve istikbali için ABD'ye karşı verdiğimiz bağımsızlık savaşında son aşamaya gelmiş durumdayız. Kim ne derse desin Türkiye için kölelik ve çaresizlik anlamına gelen 'siyasi sisifizm' artık tarih oldu.
Bu başarıyı, jeo-politik önceliğimizi milli bir askeri stratejiye vererek elde ettik. Bunun en bariz göstergesi de ABD ve NATO'dan bağımsız olarak Suriye, Katar, Somali ve Irak'ta kurulan üslerle sembolize edilen yeni savunma konsepti ve bu alana yapılan milli yatırımlardır.
Şurası açık ki ABD'nin 'siyasi kölelik' dayatmasını ancak 'milletleşen ordu veya ordulaşan millet' diyebileceğimiz 'Bundeswehr stratejisi' ile aşabiliriz.
Zaten yeni dönemdeki milli siyasetimizin başarısı da bu köklü değişimden kaynaklanıyor.