Çin, Rusya ve İran'a karşı sıkışan ABD'nin özellikle Suriye'nin
kuzeyi ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye yönelik manevra alanı giderek
daralıyor.
2017'den sonra Suriye'de devreye soktuğu inisiyatifini daha da
derinleştiren Türkiye, Fırat'ın doğusunda beklenen hamlesini
gerçekleştirmek üzere.
Başkan Erdoğan'ın 'güvenli bölge'ye dair son günlerde yaptığı
açıklamalar bu sürecin geri dönülemez bir aşamaya geldiğinin açık
göstergesi.
ABD ne kadar dirense de gelişmeler en nihayetinde Türkiye'nin
belirlediği noktaya doğru ilerliyor.
Son olarak Rusya'dan gelen açıklama Türkiye düşmanlarında stratejik
kedere yol açtı.
ABD'de gazetecilerin sorularını cevaplayan Rusya Dışişleri Bakanı
Sergey Lavrov, "Güvenli bölgeye ilişkin olarak Ankara isteğinde çok
haklı. Çünkü Ankara şu an ABD kontrolündeki bölgeden sızan
teröristler yüzünden sıkıntı yaşıyor" dedi.
Küreselcilerle ulusalcıların savaş cephesine dönüşen Washington'da iç sorun ve kamplaşmalardan dolayı Beyaz Saray başını kaldıramaz halde.
Bunun en somut örneği, ABD Başkanı Donald Trump'ın ülkesinin dış düşmanlarına tehdit savurduğu BM'deki konuşmasından hemen sonra içerideki düşmanlarının başlattığı 'azil sürprizi' ile karşılaşmasıdır.
Bu kapsamda Türkiye aslında bölgemizde temel stratejilerini hayata geçirecek çok avantajlı bir döneme giriyor.
Zira ABD liderliğindeki Atlantik İttifakı her geçen gün Türkiye, Rusya, İran, Çin ve Katar'dan oluşan yeni bloğa karşı irtifa kaybediyor. *** Nitekim Türkiye'nin Fırat'ın doğusu, İdlib ve mültecilere dair çıkışlarından sonra Avrupa da alttan almaya başladı.
AB ülkelerinin olası bir göçmen akını endişesini dile getiren Lüksemburg, milyonlarca Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye'ye daha fazla mali destek çağrısında bulundu.
Almanya, Fransa ve Yunanistan'dan ise mülteci mutabakatı için ilk üst düzey ziyaretin 3-4 Ekim'de yapılacağı açıklandı.
ABD ve Avrupa'nın paniklemesinin bir nedeni de Suriye'deki talepleri göz ardı edilen Türkiye'nin Rusya ve İran ile yakınlaşmasının daha da artacak olması.
Dolayısıyla nükleer santral anlaşması, Türk akımı projesi ve S-400 teslimatından sonra Türkiye'nin Rusya'dan SU-35 uçaklarının alımını da görüşmeye başlaması haliyle ABD'deki korkuyu daha da artırmış durumda.
Geldiğimiz aşamada Suriye politikasında siyah kuğu işlevi gören Türkiye 1980'lerde 'Carter Doktrini' ile Basra Körfezi ve Doğu Akdeniz'i 'Amerikan Gölü' ilan edenlerin bütün kirli tezgâhlarını teker teker bozdu.
Bu bağlamda Başkan Erdoğan'ın ABD dönüşü gazetecilere yaptığı "Güvenli bölge için ABD'ye verilen iki haftalık süre işliyor. Türkiye oyalanacak ülke değil. Gerekli tedbirler alındı. Türk jetleri bölgede boşuna uçmaz" şeklindeki tarihi açıklamasını, bir bakıma Suriye'deki yeni dönemin manifestosu olarak okumak lazım.