Dünya genelinde ve özelde Ortadoğu'da örgütler üzerinden
'terörle savaş' adı altında yürütülen kaos stratejisi yerine artık
bölge ülkeleriyle, etnik ve mezhebi grupların dahil olacağı yeni
bir savaş doktrini hayata geçiriliyor. DEAŞ sonrası bu doktrinin
ilk adımı ise Erbil'in "bağımsız Kürdistan referandumu" kararı ile
Suriye'nin kuzeyinde YPG denetimindeki "terör koridoru"
projesidir.
Yeni konseptin başarısı, ilk önce cepheye kurşun asker olarak
sürülecek yerel güçlere ve terör örgütlerine uluslararası meşruiyet
sağlamaktan geçiyor. Çünkü emperyal güçlerin, İran ve Türkiye'nin
Irak sınırında İsrail nüfuzundaki bir 'Kürt devleti' ile Suriye'de
bir 'YPG ülkesi' inşa etmenin Ortadoğu'da nasıl bir kıyamete yol
açacağını en ince ayrıntısına kadar hesap ettiklerinden hiç
kuşkumuz yok.
Arap, Kürt, Türk ve Farisiler arasındaki çatışmalarla bölge adeta
ateş topuna dönecek. Türkiye'nin Erbilyönetimine yönelik uyarıları
işte bu sinsi projedeki 'pis kokuları' görmesinden
kaynaklanıyor.
Bu planın merkezinde Kürtler adına hareket ettiğini
söyleyenlerin kullanılması trajik bir tabloya da işaret ediyor.
Yoksa Hıristiyan Batı ile şu anda Kudüs'ü işgal altında tutan
İsrail'in Kudüs'ü fetheden Selahaddin'in torunlarını düşündüğünü mü
sanıyorsunuz?
Şunu asla unutmayalım!
Haçlı zihniyeti İstanbul'u alan Fatih'in torunlarından nasıl nefret
ediyorsa Kudüs Fatihi Selahaddin'in torunlarından da aynı şiddette
nefret eder. Bütün hedefleri de Selçuklulardan bu yana
yıkamadıkları Türk-Kürt ittifakını çökertmektir.
Bu tarihsel gerçeklikten bakınca, İsrail ve Batı dünyasının
'Kürtleri destekliyoruz!' ikiyüzlülüğü net olarak görülür. Bakmayın
siz ABD ve AB'nin Erbil'e 'referandumu ertele' baskısı yapıp
Türkiye'nin yanında görünmelerine.
Çünkü Fatih'in ve Selahaddin'in torunlarını karşı karşıya getirmeyi
hedefleyen bu şeytani projenin zamanla nasıl bir kaosa ve kanlı
çatışmaya dönüşeceğini çok iyi biliyorlar.