Sanrılarına iman eden ABD gibi 'emperyal kovboylar' için
gerçeğin bir önemi yoktur. Zira onların zihni, yalan ve hileyi kara
para gibi aklayan her tür tezgâhın ana karargâhıdır. Bu nedenle ne
zaman hakikat ve adaletten bahsedilse hemen tabancalarını
çekerler.
Ancak döviz kuru saldırısında son kurşunlarını da harcayan ABD'nin
cephaneliği artık boş. Yunanistan, İsrail, S. Arabistan, Mısır ve
BAE gibi aktörler dışında Türkiye'ye doğrudan ateş edebileceği
silahı kalmadı. Ne var ki bu aktörlerin, efendileri ABD'nin
yapamadığını yapıp Türkiye'yi dize getirmeleri çok zor. Bir papaz
bahanesiyle Türkiye'nin bağımsız jeo-politik tercihlerini stratejik
hedef tahtasına koyan ABD'ye karşı asıl savaş ise yeni başlıyor.
Zira küresel güç haritalarının yeniden çizildiği ve ittifakların
yeniden yapılandırıldığı bir dönemde ABD ve Türkiye dâhil bütün
aktörlerin hedefi, geleceğin dünyasında söz sahibi olmaktır.
Türkiye'nin tetiklemesiyle belki de tarihte ilk kez bu denli büyük çapta bir ABD karşıtı blok oluştu. Rusya, Çin, İran ve Almanya'dan oluşan ülkeler ABD'ye kazan kaldırmış durumda. Burada Türkiye'nin ABD'ye karşı devreye soktuğu üç önemli silahının etkili olmasının ülkemize verilen küresel desteğin artmasında kritik rol oynadığını göz ardı etmemek lazım.
İlk silahımız Türkiye'nin güçlü kamu maliyesi ile ekonomisini dış şoklara karşı daha da güçlendirmesiydi. Unutulmamalı ki son döviz kuru manipülasyonunu bu güçlü kamu maliyesinin sergilediği direniş ile alt ettik. İkinci silahımız yeni ve güvenilir partnerler ile yola çıkmaktı. Rusya, İran, Çin, Katar ve Almanya'nın son saldırılarda ülkemize verdiği destek, Ankara'nın yeni tercihlerinin ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Üçüncüsü de dolar eksenli ekonomik büyüme yerine TL merkezli yeni bir kalkınma modeline geçme iradesidir. *** Gerçekten de 15 Temmuz'dan sonra olduğu gibi ABD'nin ekonomik saldırısından sonra da Türkiye batılı müttefiklerini değil Rusya, Çin, İran ve Katar'ı yanında buldu. Bu ülkelere Almanya'nın katılması ülkemizin elini daha da güçlendirdi.
Geldiğimiz noktada Türkiye, ABD'ye karşı her tür diplomatik, siyasi, askeri ve ekonomik stratejiyi devreye sokmuş görünüyor. Donald Trump'ın Reuters'a yaptığı son açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Türkiye-ABD krizinin asıl nedeni Ankara'nın Moskova, Tahran ve Pekin ile kurduğu yeni ilişkilerin askeri alan da dâhil her düzeyde giderek derinleşmesi ve bu ilişkilerin 'kapsamlı bir stratejik ortaklığa doğru' ilerlemesidir.
Bunun sembolü ise Rusya ile yapılan S-400 füze anlaşmasıdır. Nitekim Başkan Erdoğan'ın "S-400 anlaşması yaptık diye çılgına döndüler" demesi boşuna değil. Fakat bu kez ABD'nin Türkiye'ye diz çöktürme şansı yok. Geçti o dönemler.
Bu son kriz ya Türkiye'nin ABD'den kopuşuna veya ABD ile yeni bir konsensüse varışına yol açacaktır. Başka bir seçenek yok çünkü... Tıpkı 'Üçüncü Hâlin İmkânsızlığı İlkesi'ndeki gibi...