Nereden nereye aklımıza geldi. 2010 yılında Fransa’da Sarkozy Romanların “ülke güvenlik ve istikrarına” tehdit oluşturduklarına karar vermişti. Bu kanıya ulaşmasını sağlayacak fazla veriye sahip değildi; zira ne siyasi protesto hareketlerinde ne asayişe dair suçlarda Romanların kitlesel olarak suça bulaştıklarını gösteren veriler bulunmuyordu.
Dilenci olarak ortada dolaşanların çoğunluğu Roman olduğundan, muhtemelen Sarkozy konuya bir görüntü kirliliği olarak yaklaşmıştı.
Dönemin yönetiminin kafayı taktığı bu konu, giderek büyük bir krize dönüşmüştü. Sonunda Sarkozy dahiyane çözümler bulmuş; önce Romanları tek tek toplayıp şehir dışlarına sürmüş, ardından bununla da yetinmeyip insanları zorla otobüslere doldurup ülke dışına, Romanya ve Bulgaristan’a göndermişti. Yani bir tehcir uygulamıştı.
İstenmeyen göçmenlerin, yasa dışı yollardan ülkeye girenlerin sınır dışına gönderilmeleri, ulusal egemenlik kapsamında bir konudur; yani Fransa istemediği yabancıyı meşru ya da meşru olmayan gerekçelerle ülke dışına gönderebilir. Ancak burada son derece önemli iki konu var ki, bunlar uluslararası hukukun alenen ihlali anlamına geliyor.
‘Hukuk’ ihlalleri
Uluslararası hukukun ihlal edildiği birinci durum, 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’nin 2-c. maddesine aykırılık. Maddeye göre “Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek” bir suç. Sarkozy 10 bin kadar Romanı sınır dışı ettiğine göre, ırk, din ya da etnik bakımdan özel bir grubun hedef alındığına şüphe yok.