Suriye krizinin başından beri Türkiye’nin ısrarla savunduğu “güvenli bölge” konusu, biraz fazla yavaş olmakla birlikte, çeşitli zeminlerde dile gelmeye başladı.
Güvenli bölge, tanımı gereği hiçbir askeri gücün doğrudan faaliyet göstermediği ve bölgenin güvenliğinin de askeri güçlerce sağlandığı bir alan demek. Bugüne kadarki örneklerde, söz konusu bölgeler önce uçuşa yasak bölge olarak BM kararlarıyla ilan edilip ardından ya uluslararası güçlerce ya da yine BM’nin onay verdiği devlet ya da devletlerce denetlenen yerler oldu. Bu tür bölgelerin oluşturulmasının nedeni de, genel olarak, oluşacak bölgenin bulunduğu ülkedeki rejimin ya da başka güçlerin insanlığa karşı işlediği suçlardan halkları korumak.
Dolayısıyla güvenli bölge, bir devlet ya da bir grup devletin bir alan üzerinde hakimiyet kurması anlamına gelmiyor, tam tersine halkları öldürme ve sürme politikası uygulayan hakimiyetten arındırıyor.
Konu Kuzey Irak ya da Balkanlardaki örneklerle ele alındığında, içeriğini açıklamak daha kolay; zira hem Saddam hem diğer insanlık suçu işleyen liderler güvenli gölgeler oluşturulmadan çok önce gözden çıkarılmışlardı.
Güvenliği içeride kim sağlayacak?
Konu Suriye olduğunda, sorunun ilk ayağını Esad oluşturuyor; çünkü Esad henüz gözden çıkarılmış değil. Dolayısıyla güvenli bölge konusunda Şam iktidarı hala direnç gösterebilecek bir kapasiteye sahip.